(SND) SAFRANBOLU
(ILBARIT KÖYÜ)
RESSAM recai demirsöz
bir anekdot...
'dokzangil' ve bu çağrışım nereden
geliyor.eskiden köyde beş on yıl geçmeden büyük kıtlıklar olurmuş.ne tarlada
ekin,ne bağ ve bahçede meyve...yine böyle bir yıl,baba ali köy odasının
kapısından girer. köylüler ali'nin yüzüne bakarlar,ali oldukça mutsuzdur.ne
olduğunu sorarlar.ali bir oğlum oldu o da kıtlığa denek geldi der. köylüler
üzülme her şey hallolur.birbirimize yardım ederek bu zor günleri aşacaz derler.
babada az da olsa umut belirtileri doğar. işte 'komşu komşunun külüne
muhtaçtır' bu anların göstergesidir.yıl rumi 1290,miladi 1874 dür.dokzangil çağrışımı
buradan gelir. asıl adı mustafa olan dokzan,askerlik dışında gurbete
çıkmaz.çünkü yer zenginidir.hacılarobası bağlarından,tabakevi suyuna kadar o
araziler onundur.hatta akkuşgil,değirmecigil ve güdükgil ali özdemire bağ
yerlerini o satmıştır.hatta değirmencigil,orta mah'deki ev yerinide
dokzangilden almıştır.dokzan geçimini tarım ve ustalıkla karşılar.köye ev
yapımına gelen,o zamanların gayaza (incekaya) köyünden mustafa usta,mutlaka
bağlıca mah'den ibramusta ve dokuzanı yanına alırmış.ileri derecede sigara içen
dokuzan,bir kaç gün sigarasız kalır.eskiden pamukluenteri denilen,giysiler
vardı.bizim çocukluğumuzda yaşlı kadınlar giyerdi.dokzan enterinin astarını
söküp,bir miktar pamuk çıkarıp,bir kağıta sardıktan sonra ateşleyip bir nefes
aldıktan sonra,büyük oğlu satı'yı yanına çağırır.bak oğlum bu meret yüzünden
yeri yurdu sattım.bu mereti ne sen iç nede kardeşlerine içir der.kardeşleri
hasan (kamyon) ve mustafa sabri'dir ve dokzan,köyden toprakcuma'ya giden
komşusuna,bir miktar para verir.bana bir kilo tereyağ al der.komşusu teryağı
getirir.dokzan tereyağnın bir kısmını,tavada ertir ve yufka ekmekle bandıra
bandıra yer ve bu son yemeği olur 1938 yılında 64 yaşında hayata veda
eder.dokzan aynı zamanda sarımuhtargil'den evli olup,sarımuhtarın eniştesidir.yıkılmaya
yüz tumuş dokzangilin evni hamide uysal tekrar hayata kazandırmıştır.
RESSAM recai demirsöz
bir anekdot...
3.nisan.1937 tarihinde, karabük demir-çelik
işletmeleri,kurulduğunda bizim ilbarıt köyünden,yaklaşık 40 kişi,fabrikaya iş
başı yapmış. fakat,insanların iş bilinci ve her gün iş kazalarında hayatını
kayıp edenleri gördükçe,hemen hemen bunların tamamı,bir bir burayı terk
etmiş.örneğin karabacakgilin topala (mehmet vural)usta olarak işe başladığı
halde,iş bırakmış.bakmış olacak gibi değil,karabük çıraklık okulunu kurmuşlar
ve burdan mezun olanlar,daha gevenilir bir şekilde,işe başlamalarına
rağmen,1946 yılında karaşar mah.den,satı
mehmet kara,kendisi elektirik
teknisyeni,elektirik arızasını giderirken,bir işçinin inik şarteli kaldırması
sonucu,380 volt elektiriğe kapılarak hayatını kayıp etmiştir. çıraklık okuluna
köyümüzden girenler,mehmet oğlu,hikmet özer,daha sonra,o da fabrikadaki işini
bırakıp,ankara'da bulunan devlet basım işletmesinde çalışmıya
başlamıştır.mustafa oğlu (kiraz) mehmet esen,okulu bitirmediği çin,babasına
gelen vekalet ücreti yüzünden,babası tarafından azarlandığı için,buraları terk
edip,zonguldak-üzülmez bölgesinde ttk'ü işletmelerinde çalışmış olup,orda vefat
etmiştir.1972 yılında bir kez köye gelmiş olup,kendisini görmüştüm. ramazan
oğlu (cici-bey) fabrikada teknisyenken geçirdiği kazada hayatını kayıp
etmiştir.daha sonraları,demir çelik işletmelerine köyümüzden,bir çok kişi girip
burdan emekli olmuştur,eskisi kadar kolay olmasa da.
RESSAM recai demirsöz
ilbarıt köyünden bakınca,kuş uçumu şeremetdoruğu
oldukça yakın gibi görünür.dün köyden yola çıktım,çardak
kaya,dabazavlasınınbaşı ve ortaineceği parelel yürüyerek,baş aşağı yürümeşe
başladım.bilindiği gibi 90 larda orman kadostora geçtikten sonra buralar
ağaçlandırılmıştı.kızılçam diktiler,fakat bunlar bir süre büyüdükten
sonra,şimdi kurumaya yüz tutmaya başlamışlar,fakat aralarında bölgeyi seven
karaçamlar yetişmekte,neyse bu yol bir saat sürdü,sonra yeniyolu tırmandım,bir
düzlüge gelince ilbarıt köyünü uzun uzun seyrettim.köy uzaktan derli
toplu,bembeyaz evleri ile ihtişamlı görünsede,köydeden derler ya çıt
çıkmıyordu.yörüyüz esnasında,ortainecekle,yeniyol arasında büyük tarlalar
açılmış,tarlalara toprak kaymaması için,neredeyse bir otomobil büyüklüğünde
taşlarla setler çekilmiş.taşların her biri yarım ton ağırlığında,,,
bizim o tarafta tarlalarımız olmadığı için,o
bölgeyi fazla tanımam.fakat, köy tarlaları yeterli olmayınca, geçmiştetepedağ
mevkiine tarlalar açılmış,fakat bu kez tarlalardaki ekinleri köye ulaştırmak
zor olduğu için,ekinler haramanlar mevkiine taşınarak,burda sürülüp tınarları
savrulduktan sonra,atlarla eşeklerle,saman ve taneler köye taşınmış. daha
sonra,baktılar olmuyor ilkönce akyolu ve daha sonrada yeniyolu
açmışlar,ortainecek ise,at ve eşeklerin yük taşıması için daha sonraları
açılmış.tüm bunlar yaşamın hiçte kolay olmadığı anlar ve zor
günlerki...hatırlıyorum benim çocukluğumda tepedağı halen ekilirdi ve
günde,eğer yola erken koyulursan iki kağnı arabası deste veya bir araba
getirebilirdin.
not.geçen yıllarda ankara,üniversitesinden
pof.ve doçent konumunda öğretim görevlilieri gelmişti.şeremetdoruğunu
sordular,bende köyden gösterdim.görünüşte onlara yakın geldi.bize kılavuz
olurmusun dediler,neyse cipe dolduk,gidiyoruz gidiyoruz,şeremetdoruğu
gelmiyor,yakın görünüyor,ama uzukmış dediler.bilim adamları,soğanlıçay taşını
inceliyorlardı,ellerinde çekiç,taşları kırıp torbalara doldurup,incelemek üzere
ankara'ya getirdiler.bu arada karabük,üniversitesinden,arkologlar
geldi,birbirlerine sorular
yönettiler.arkologlar,safranbolu'da kaya
mezarlarına rastlamadıklarını söyleyince,ankara'dan gelen bir prof.
safranbolu'nun taşları kayamezarlarına uygun değil yanıtını vermişti.
bir şeyler değer kazanması için,ilkönce manevi
değerler önemini koruması gerekiyor.köyümüz adına şöyle geriye
baktığımızda,1920 doğumlulardan sadece dört beş kişi kalmış.kaldıki ilbarıt
köyü içi boş bir köy değil,ilbarıt köyüne 'köy mektebi' alt katındaki köy
odası,camiiden önce yapılmış.dolasıyla köyde öteden beri eğitim almış bir kuşak
mevcut...köye aslen bulgaristan,filibe doğumlu mehmet cemil efendinin gelmesi
ile kız çocuklarıda eğitim altına alınmış,o dönemin kadınları hemen hemen okur
yazardı,benim tanıdıklarım kadarıyla...daha sonra,köy çocuklarından bazıları, o
yılların okulu olan medrese eğitimine gönderilmiş ve sıpyan (çocuk)eğitimi için
okul belgeleri verilmiş.cumhuriyet kurulduktan sonra ise atatürk bu açığı
öğretmen açığını kapatmak için,tekar bunlara öğretmenlik ünvanı
vermiştir.yalnız,kadir özerin babası mehmet özer diğerlerinden yaşı büyük
olduğu için,başvurusu kabul edilmmemiştir.hatta yaşı biraz küçük
olanlara,öğretmenlik diploması verilmiştir.örneğin mehmet ata doğan,1896
doğumlu,kendisine 1926 yılında diploma verilmiş,30 yaşında ilk görev
yeri,eflani yağlıca köyü...hasan fehmi erden, 1895 doğumlu,kendisine
öğretmenlik belgesi 1929 yılında verilmiş yaşı 32 olup,görev yeri,şu anda
bartın'ın ilçesi olan ulus'un kumluca beldesi.hüseyin avni aksoy, 1892
doğumlu,kendisine öğretmenlik belgesi 1928 yılında verilmiş,yaşı 36 olup görev
yeri,safranbolu,davutobası köyüdür.
BİR ANEKDOT/ RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ
ilbarıt,köyünden yeni ve soğuk bir güne merhaba
derken,şöyle geriye doğru bakıyorum. 1879 yılında doğanlardan itibaren
hatırlıyorum.örneğin maylaş,güdüğün seyini, kuruseyingilin hanife, daha bir
çokları,yaşam acıları ile yoluna devam ederken,1920 lerde doğanlardan bir kaç
kişinin kalması ve zaman çarkları arasında,insanların nereden nereye
sürüklendiği bir realite,geleceğe doğru yol aldığımzda ve an gelecek ilbarıt
köylüsü artık akrabalık dışında birbirlerini tanımayacak.örneğin meyremgilin
kara mehmet,mehmet günal'ın ibrim yani ibrahim adında bir kardeşi vardı,sorsam
belki akrabalarının dışında hiç kimse tanımaz.ibrahim ünal, biri günal soyadını
alırken,diğeri ünal soyadını almış.1929 yılında,şükrü kaya,mustafa algan ve
ahmet demiralp'le birilikte kastamonu öğretmen okulunu bitiriler ve tayini
amasaya,gümüşhacıköye çıkar ve emekli oluncaya kadar orda yaşar.ibrahim ünal'ı
iki kez gördüm.bir 1960 yıllarında köye gelmişti.en son
eniştemlerin,istanbul,sultanahmet'deki evlerinde.eniştem ömer günal,yeğeni
olur. istanbul'da oturan ibrahim günal'n kızı,beni televizyonda
izlemiş,yeğenlerime ille dayınla beni tanıştır,ondan çok
şey öğrenmek ibtiyorum demiş.ibrahim ünal 1908
doğumludur.bildiğim kadarı ile mezarı memeleketinden uzak,izmir'dedir.bu günün
anekdotuda bu olsun.herkese selamlar.
BİR ANEKDOT/RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ
safranbolu'ya indiğimde bir iki köylüyü görmek
dahi insanı mutlu ediyor.sabahın ilk saatlerinde,çalıştığı iş yerinde hakan
özlü'yü ziyaret ettim.hakan özlü benim kuşağım değil,ama bana köy hakkında
sorular yönetiyor,hemde müşterilere bakıyor.abi doruğun ali kim? ben gençlerin
birbirini az çok tanıdığını sanıyordum,malesef artık tanımıyor.birde abi köy
eski haline dönebilir mi?sorusuydu.
artık köyün eski haline dönmesi biraz zor.insan
yaşamında üç faktör çok önemlidir.hava,su ve toprak...şu anda ılbarıt'daki
son sularda çekilmek üzere,hadi toprak eskisi kadar ekilip biçilmiyor.kova yanı
üç kere kar yağıp erimesine rağmen,halen sebilden akmıyor.aşağıpınar hemen
hemen aynı,asma mezarlığa akıyor,oda oldukça azalmış vaziyette...gülpınarı
sıcaklar bastırınca kesiliyor.işte böyle bir süreç yaşamaktayız.
hadi köydeki evler insanla doldurulsun,bu kez
insanları yaşama bağlayacak alternatifler yok...uzun süre sonra insanlar kafayı
yer.ben tek başıma yaşıyorum,ama günde bir sürü alternatif üretiyorum
kendimce...örneğin her gün çerçen aşçıoğlu mah.yanına kadar 7 gidiş 7 dönüş 14
km.yürüyorum.çünkü yapacak başka bir şey yok.avni bey demişti,recai artık bizim
nesilden başkaları,bundan sonra biribirini tanımayacak diye...nitekim
öyle...yinede umut kesilmiyor.belki ileriki günler bir şeyler gösterir.herkese
selamlar