18 Haziran 2025 Çarşamba

RECAİ (RESSAM)

 

 

 


 

(SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ)

 

RESSAM recai demirsöz

bir anekdot...

'dokzangil' ve bu çağrışım nereden geliyor.eskiden köyde beş on yıl geçmeden büyük kıtlıklar olurmuş.ne tarlada ekin,ne bağ ve bahçede meyve...yine böyle bir yıl,baba ali köy odasının kapısından girer. köylüler ali'nin yüzüne bakarlar,ali oldukça mutsuzdur.ne olduğunu sorarlar.ali bir oğlum oldu o da kıtlığa denek geldi der. köylüler üzülme her şey hallolur.birbirimize yardım ederek bu zor günleri aşacaz derler. babada az da olsa umut belirtileri doğar. işte 'komşu komşunun külüne muhtaçtır' bu anların göstergesidir.yıl rumi 1290,miladi 1874 dür.dokzangil çağrışımı buradan gelir. asıl adı mustafa olan dokzan,askerlik dışında gurbete çıkmaz.çünkü yer zenginidir.hacılarobası bağlarından,tabakevi suyuna kadar o araziler onundur.hatta akkuşgil,değirmecigil ve güdükgil ali özdemire bağ yerlerini o satmıştır.hatta değirmencigil,orta mah'deki ev yerinide dokzangilden almıştır.dokzan geçimini tarım ve ustalıkla karşılar.köye ev yapımına gelen,o zamanların gayaza (incekaya) köyünden mustafa usta,mutlaka bağlıca mah'den ibramusta ve dokuzanı yanına alırmış.ileri derecede sigara içen dokuzan,bir kaç gün sigarasız kalır.eskiden pamukluenteri denilen,giysiler vardı.bizim çocukluğumuzda yaşlı kadınlar giyerdi.dokzan enterinin astarını söküp,bir miktar pamuk çıkarıp,bir kağıta sardıktan sonra ateşleyip bir nefes aldıktan sonra,büyük oğlu satı'yı yanına çağırır.bak oğlum bu meret yüzünden yeri yurdu sattım.bu mereti ne sen iç nede kardeşlerine içir der.kardeşleri hasan (kamyon) ve mustafa sabri'dir ve dokzan,köyden toprakcuma'ya giden komşusuna,bir miktar para verir.bana bir kilo tereyağ al der.komşusu teryağı getirir.dokzan tereyağnın bir kısmını,tavada ertir ve yufka ekmekle bandıra bandıra yer ve bu son yemeği olur 1938 yılında 64 yaşında hayata veda eder.dokzan aynı zamanda sarımuhtargil'den evli olup,sarımuhtarın eniştesidir.yıkılmaya yüz tumuş dokzangilin evni hamide uysal tekrar hayata kazandırmıştır.

 

 

 

 

RESSAM recai demirsöz

bir anekdot...

3.nisan.1937 tarihinde, karabük demir-çelik işletmeleri,kurulduğunda bizim ilbarıt köyünden,yaklaşık 40 kişi,fabrikaya iş başı yapmış. fakat,insanların iş bilinci ve her gün iş kazalarında hayatını kayıp edenleri gördükçe,hemen hemen bunların tamamı,bir bir burayı terk etmiş.örneğin karabacakgilin topala (mehmet vural)usta olarak işe başladığı halde,iş bırakmış.bakmış olacak gibi değil,karabük çıraklık okulunu kurmuşlar ve burdan mezun olanlar,daha gevenilir bir şekilde,işe başlamalarına rağmen,1946 yılında karaşar mah.den,satı

 

 

 

mehmet kara,kendisi elektirik teknisyeni,elektirik arızasını giderirken,bir işçinin inik şarteli kaldırması sonucu,380 volt elektiriğe kapılarak hayatını kayıp etmiştir. çıraklık okuluna köyümüzden girenler,mehmet oğlu,hikmet özer,daha sonra,o da fabrikadaki işini bırakıp,ankara'da bulunan devlet basım işletmesinde çalışmıya başlamıştır.mustafa oğlu (kiraz) mehmet esen,okulu bitirmediği çin,babasına gelen vekalet ücreti yüzünden,babası tarafından azarlandığı için,buraları terk edip,zonguldak-üzülmez bölgesinde ttk'ü işletmelerinde çalışmış olup,orda vefat etmiştir.1972 yılında bir kez köye gelmiş olup,kendisini görmüştüm. ramazan oğlu (cici-bey) fabrikada teknisyenken geçirdiği kazada hayatını kayıp etmiştir.daha sonraları,demir çelik işletmelerine köyümüzden,bir çok kişi girip burdan emekli olmuştur,eskisi kadar kolay olmasa da.

RESSAM recai demirsöz

ilbarıt köyünden bakınca,kuş uçumu şeremetdoruğu oldukça yakın gibi görünür.dün köyden yola çıktım,çardak kaya,dabazavlasınınbaşı ve ortaineceği parelel yürüyerek,baş aşağı yürümeşe başladım.bilindiği gibi 90 larda orman kadostora geçtikten sonra buralar ağaçlandırılmıştı.kızılçam diktiler,fakat bunlar bir süre büyüdükten sonra,şimdi kurumaya yüz tutmaya başlamışlar,fakat aralarında bölgeyi seven karaçamlar yetişmekte,neyse bu yol bir saat sürdü,sonra yeniyolu tırmandım,bir düzlüge gelince ilbarıt köyünü uzun uzun seyrettim.köy uzaktan derli toplu,bembeyaz evleri ile ihtişamlı görünsede,köydeden derler ya çıt çıkmıyordu.yörüyüz esnasında,ortainecekle,yeniyol arasında büyük tarlalar açılmış,tarlalara toprak kaymaması için,neredeyse bir otomobil büyüklüğünde taşlarla setler çekilmiş.taşların her biri yarım ton ağırlığında,,,

bizim o tarafta tarlalarımız olmadığı için,o bölgeyi fazla tanımam.fakat, köy tarlaları yeterli olmayınca, geçmiştetepedağ mevkiine tarlalar açılmış,fakat bu kez tarlalardaki ekinleri köye ulaştırmak zor olduğu için,ekinler haramanlar mevkiine taşınarak,burda sürülüp tınarları savrulduktan sonra,atlarla eşeklerle,saman ve taneler köye taşınmış. daha sonra,baktılar olmuyor ilkönce akyolu ve daha sonrada yeniyolu açmışlar,ortainecek ise,at ve eşeklerin yük taşıması için daha sonraları açılmış.tüm bunlar yaşamın hiçte kolay olmadığı anlar ve zor günlerki...hatırlıyorum benim çocukluğumda tepedağı halen ekilirdi ve günde,eğer yola erken koyulursan iki kağnı arabası deste veya bir araba getirebilirdin.

not.geçen yıllarda ankara,üniversitesinden pof.ve doçent konumunda öğretim görevlilieri gelmişti.şeremetdoruğunu sordular,bende köyden gösterdim.görünüşte onlara yakın geldi.bize kılavuz olurmusun dediler,neyse cipe dolduk,gidiyoruz gidiyoruz,şeremetdoruğu gelmiyor,yakın görünüyor,ama uzukmış dediler.bilim adamları,soğanlıçay taşını inceliyorlardı,ellerinde çekiç,taşları kırıp torbalara doldurup,incelemek üzere ankara'ya getirdiler.bu arada karabük,üniversitesinden,arkologlar geldi,birbirlerine sorular

 

 

 

yönettiler.arkologlar,safranbolu'da kaya mezarlarına rastlamadıklarını söyleyince,ankara'dan gelen bir prof. safranbolu'nun taşları kayamezarlarına uygun değil yanıtını vermişti.

bir şeyler değer kazanması için,ilkönce manevi değerler önemini koruması gerekiyor.köyümüz adına şöyle geriye baktığımızda,1920 doğumlulardan sadece dört beş kişi kalmış.kaldıki ilbarıt köyü içi boş bir köy değil,ilbarıt köyüne 'köy mektebi' alt katındaki köy odası,camiiden önce yapılmış.dolasıyla köyde öteden beri eğitim almış bir kuşak mevcut...köye aslen bulgaristan,filibe doğumlu mehmet cemil efendinin gelmesi ile kız çocuklarıda eğitim altına alınmış,o dönemin kadınları hemen hemen okur yazardı,benim tanıdıklarım kadarıyla...daha sonra,köy çocuklarından bazıları, o yılların okulu olan medrese eğitimine gönderilmiş ve sıpyan (çocuk)eğitimi için okul belgeleri verilmiş.cumhuriyet kurulduktan sonra ise atatürk bu açığı öğretmen açığını kapatmak için,tekar bunlara öğretmenlik ünvanı vermiştir.yalnız,kadir özerin babası mehmet özer diğerlerinden yaşı büyük olduğu için,başvurusu kabul edilmmemiştir.hatta yaşı biraz küçük olanlara,öğretmenlik diploması verilmiştir.örneğin mehmet ata doğan,1896 doğumlu,kendisine 1926 yılında diploma verilmiş,30 yaşında ilk görev yeri,eflani yağlıca köyü...hasan fehmi erden, 1895 doğumlu,kendisine öğretmenlik belgesi 1929 yılında verilmiş yaşı 32 olup,görev yeri,şu anda bartın'ın ilçesi olan ulus'un kumluca beldesi.hüseyin avni aksoy, 1892 doğumlu,kendisine öğretmenlik belgesi 1928 yılında verilmiş,yaşı 36 olup görev yeri,safranbolu,davutobası köyüdür.

 

 

 

 

BİR ANEKDOT/ RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ

ilbarıt,köyünden yeni ve soğuk bir güne merhaba derken,şöyle geriye doğru bakıyorum. 1879 yılında doğanlardan itibaren hatırlıyorum.örneğin maylaş,güdüğün seyini, kuruseyingilin hanife, daha bir çokları,yaşam acıları ile yoluna devam ederken,1920 lerde doğanlardan bir kaç kişinin kalması ve zaman çarkları arasında,insanların nereden nereye sürüklendiği bir realite,geleceğe doğru yol aldığımzda ve an gelecek ilbarıt köylüsü artık akrabalık dışında birbirlerini tanımayacak.örneğin meyremgilin kara mehmet,mehmet günal'ın ibrim yani ibrahim adında bir kardeşi vardı,sorsam belki akrabalarının dışında hiç kimse tanımaz.ibrahim ünal, biri günal soyadını alırken,diğeri ünal soyadını almış.1929 yılında,şükrü kaya,mustafa algan ve ahmet demiralp'le birilikte kastamonu öğretmen okulunu bitiriler ve tayini amasaya,gümüşhacıköye çıkar ve emekli oluncaya kadar orda yaşar.ibrahim ünal'ı iki kez gördüm.bir 1960 yıllarında köye gelmişti.en son eniştemlerin,istanbul,sultanahmet'deki evlerinde.eniştem ömer günal,yeğeni olur. istanbul'da oturan ibrahim günal'n kızı,beni televizyonda izlemiş,yeğenlerime ille dayınla beni tanıştır,ondan çok

 

 

 

 

 

şey öğrenmek ibtiyorum demiş.ibrahim ünal 1908 doğumludur.bildiğim kadarı ile mezarı memeleketinden uzak,izmir'dedir.bu günün anekdotuda bu olsun.herkese selamlar.

 

 

 

BİR ANEKDOT/RESSAM  RECAİ DEMİRSÖZ

safranbolu'ya indiğimde bir iki köylüyü görmek dahi insanı mutlu ediyor.sabahın ilk saatlerinde,çalıştığı iş yerinde hakan özlü'yü ziyaret ettim.hakan özlü benim kuşağım değil,ama bana köy hakkında sorular yönetiyor,hemde müşterilere bakıyor.abi doruğun ali kim? ben gençlerin birbirini az çok tanıdığını sanıyordum,malesef artık tanımıyor.birde abi köy eski haline dönebilir mi?sorusuydu.

artık köyün eski haline dönmesi biraz zor.insan yaşamında üç faktör çok önemlidir.hava,su ve toprak...şu anda ılbarıt'daki son sularda çekilmek üzere,hadi toprak eskisi kadar ekilip biçilmiyor.kova yanı üç kere kar yağıp erimesine rağmen,halen sebilden akmıyor.aşağıpınar hemen hemen aynı,asma mezarlığa akıyor,oda oldukça azalmış vaziyette...gülpınarı sıcaklar bastırınca kesiliyor.işte böyle bir süreç yaşamaktayız.

hadi köydeki evler insanla doldurulsun,bu kez insanları yaşama bağlayacak alternatifler yok...uzun süre sonra insanlar kafayı yer.ben tek başıma yaşıyorum,ama günde bir sürü alternatif üretiyorum kendimce...örneğin her gün çerçen aşçıoğlu mah.yanına kadar 7 gidiş 7 dönüş 14 km.yürüyorum.çünkü yapacak başka bir şey yok.avni bey demişti,recai artık bizim nesilden başkaları,bundan sonra biribirini tanımayacak diye...nitekim öyle...yinede umut kesilmiyor.belki ileriki günler bir şeyler gösterir.herkese selamlar

 

ÇİĞDEM AVCI

  (SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ) ÇİĞDEM AVCI Özgeçmiş: İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Lisans ve Yüksek Lisans, Dokto...