HACIÖMEROĞULLARI...
Bilndiği gibi,Hacıalioğulları köyün alt kısmı,güney tarafını tercih ederken,Hacıömeroğulları,yine köyün alt kısmı kuzey tarafını mesken tutumuşlardır.Aileler burda zamanla çoğaldıkça,köyün üst kısmına yerleşmeşlerdir.
Hacıömeroğlu Mustafa 1766 doğumlu olup,Dokzangil ve Gardayigili temsil etmektedir.Dokzangil bazında bakıldığında,oğlu Hüseyin 1830 doğumludur.Hüseyin oğlu Ali 1841 doğumludur.Ali oğul Mustafa (Dokzan) 1874 doğumludur.
Gardayigil bazında bakıldığında,Yanıkgil, Abdullah 1796 doğumludur.En büyük oğlu Mehmet,(Karamolla) 1841,Onun küçüğü,Yörük Köyüne içgüveyi girmiş,gerçek ismi kayıtlarda olmadığı için,lakap olarak 'Gümüş' olarak biliniyor.Diğer kardeş Osman 1863 ve Hüseyin 1864 doğumludur.Hüseyin,ilkönce Gardayigilin Mehmet,daha sonra,Ayranconun Ahmet'le evlenen Hemit'in babasıdır.Gardeyigilin bir kolu olan,Yanıkgil söyünmüştür.Bu günkü Yanıkgil'i teşkil edenler,kız elden oğlan elden tanımı ile varlığıın sürdürmektedir.Yanıkgil'in eski ev isi Kuruhüseyingilin üst kısmındadır.Geriye temel duvarı kalmıştır.
Abdullah kardeşi Ahmet 1791 doğumludur ve asıl gardeyigili teşkil etmektedir.Oğlu Hasan 1823 doğumlu olup,Karahasan olarak bilinmektedir.Hasan'ın Mehmet 1819 ve Ömer 1825 iki kardeşi daha vardır.Fakat 1831 kayıtları baz alındığında, Mehmet'in varlığı hakkında herhangi bir bilgi yoktur.Fakat Kulagil olarak bilinen aileye,Gardeyigilden bir Mehmet içgüveyi girmiş olup doğumu,1857 dir.Ömer'e gelince,Aşağı Meyremgil olarak bilinen ve Yakup'un babası olduğu bir realite çünkü,Yakup'un oğlu Karıtlı İbrahim 1855 doğumlu olup,oğluna Ömer ismini vermiştir.Dedim ya 1831 ve 1900 lü kayıtlar arısnda büyük boşluklar var.Dolasıyla bu arayı kapatmakta zorlanıyorum.
Gardeyigil Hasan'a gelince dört çocuğu olmuştur.Sırasıyla Ahmet,İzzet,Ayşe ve Şerife
Ayşe,Akkuşgilden,Mustafaoğlu Halil,Şerife ise Yanıkgilden,Abdullah oğlu Osman'la evlenmiştir.
Hasanoğlu Ahmet 1843 doğumlu olup,sırasıyla Mehmet.Nuri,Abdullah,Hasan ve Fatma isminde çocukları vardır.
Kardeşi İzzet 1852 doğumlu olup,sırasıyla Fatma,Osman ve Beşir isminde çocukları vardır.
RECAİ ILBARIT KÖYÜ:
İlkönce, Ilbarıt tanımının bu güne kadar ne anlama geldiği hakkında herhangi bir bilgi yok...Google'daki, Ilbarıt adının Moğalcadan geldiği vurgusu da pek anlam içermiyor. Çünkü köyde Moğal halkı ile bir benzerlik söz konusu değil. Tek bilinen iki asır öncesi kayıtlara göre, köy 49 hane ve 22 küsur esamiden oluşması. Örneğin yakın komşumuz, Kadıbükü Köyü, 2 asır öncesi 36 hane ve 36 esamiden oluşmasıdır. Bunun nedeni örneğin Hacıömeroğullarının ve Hacıalioğullarının, yine bazı sülaleleri bir kaç kolu olmasındandır. Özetlersek Ilbarıt köyü veya çevremizdeki eski köylerin buralara intikali 17 asır ve sonlarına doğru ilintili olup, korunma amaçlı ve Anadolu'daki dalgalanmalar yüzünden olduğu bir realite...1840 lı yıllarda Ilbarıt köyüne birden çok aile intikal etmiştir. Söz konusu ailelerin Anadolu'nun neresinden ve nasıl geldikleri hakkında da yazılı bir bilgi olmadığı için fazla bir şey bilinmiyor. Bir Nevşehir vurgusu yapılıyor. Hacıömeroğulları ve Hacıalioğullarının' Nevşehir'den geldiği...Oysa 1840 da köye intikal eden, Mollabekiroğlu olarak bilinen , Değirmencigil,Karakaşgil ve Dabazgilinde, Nevşehir'den geldiği söyleniyor. Bir gerçekte şöyle,Aşağımeyremgil olarak bilinen, Karıtlı İbrahim'in babası Yakup, Nevşehir'de askerken, burada tekrar evleniyor. Eşi ile birlikte köye geliyor ve eski eşi Gülsüm kuma kabul etmiyor. Yakup ikinci eşini alarak tekrar, Nevşehir'e dönüyor. Bir süre sonrada vefat haberi geliyor. Gülsüm'de yanına 5 yaşındaki oğlu İbrahim'i alarak, yakın köylerden, Karıt köyünden biriyle evleniyor. Sene 1860...İbrahim burada büyüyor. İstanbul'a gidiyor. Yağma Hasan olarak bilinen, Karaköy Börekçisinde, önce çırak daha sonra kalfa oluyor. Yağma Hasan,Dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer'in dedesi...Yine söylentilere göre , Yakup'un ikinci eşinin burnunda hızma olduğu...Karıt'lı İbrahim, Karıt Köyünde büyüdüğü için bu isimle anılıyor. Daha sonra ,Yukarımeyremgilden, Mustabey olarak bilinen Hatice (Kızılkız) ile evleniyor. Ömer ve Emine isminde iki çocuğu oluyor. Ömer ,Çanakkale'de yaralanıyor. Köye gönderiliyor. Tedavisi yapılmadığı için genç yaşta yaşama veda ediyor. Ömer, Mehmet Ata Doğan'ın eniştesidir.
Kısaca özetlersek, Ilbarıt köylüsünün nereden ve nasıl geldiği halen çözümlenmiş değil. Örneğin bizim sülale 3 kardeş Ordu'dan gelmiş ve Ordu'da Musluoğlu esamilerine ulaştım. Ordu'yada şu anda Suriye'de bulunan Musul'dan geldiği bilinmektedir. Hatta ,Kastamonu- Araç ilçesi Yenigömü Köyünde bir sayfa arkadaşım, mezar taşının fotoğrafını çekmiş. 1938 yılında vefat eden kişinin mezar taşında, Musluoğlu ibaresi var. Demek ki Musluoğulları sadece Ilbarıt köyü ile ilintili değil...
Ilbarıt köyünün bundan sonra fazla öyküsünün olacağını sanmıyorum. 1950 de Anadolu'da başlayan büyük şehirlere göç...1960 yıllarında Ilbarıt köyünde de başladı.Çünkü tarlalarda verim düşüktü...En kötüsü bağların kuruması vesile oldu. Eğitim alanlar ister istemez bir daha köye dönemediler. Bazı evler kullanılmayacak şekilde yıkıldı ve halen yıkılmaya devam etmektedir. Şu anda köyde geriye dönük ekilebilir bir tarla dahi yok...Hacılarobası ve bazı köyler halen şansını korumaktadır. Örneğin hemen kuzeyimizdeki, Davutobası köyünün bütün tarlalarını, bu köyün muhtarı her yıl ekiyor; en azından kıraçlaşmayı önlüyor. Yine buradan Araç ilçesinin bazı köyleri görünmekte, örneğin Araç Vakıf köyü,bu köy bir kaç mahalle olup Akgeçit olarakta bilinir; her yıl bütün tarlalarını ekiyor. Ülkeleri kalkındıran o ülkelerin tarımı ve hayvancılığıdır. Eğer öyle olsaydı bu gün kıymanın kilosu 260 lira olmazdı. Bunun yanında asırın en büyük sorunu 'SU'
RECAİ
ILbarıt Köyü hakkında uzunca süredir yazı yazmıyorum. Yazıma şöyle başlamak istiyorum, Ilbarıt köylüleri olarak başta ekonomik nedenlerle dağılmış vaziyetteyiz. Benim çocukluğumda Ilbarıt köyünde dört ev kapalıydı,sırasıyla 1) Hasan Fehmi Erden'in evi 2) Ahmet Demiralp'in evi 3) Mehmet Nusret Özer (Kadir hocaların evi ve 4) Mustafa Kütükçü'nün evi...Fakat bu evlerin mevcut tarlaları ve bağları o yıllarda tarıma elverişli olduğu için işlevini yakınları tarafından sürdürülüyordu.
1962 yılında İlkokula kayıt olduğumda, okulda yaklaşık 80 öğrenci vardı ve 1946 doğumlularla okudum diyebilirim. Yine o yıllarda köyün asıl geçim kaynağı olan bağlarda hastalık görünmesine karşın, meyve ve diğer ihtiyaçlar için, bağlarda işleniyordu.
Zaman hızla geçerken, Anadolu'da 50 başlayan göçe Ilbarıt köylüsü, 60 lardan sonra başladı. Başladı derken köyün o yıllarda gençleri başta İstanbul, Demir Çelik İşletmelerinin bulunduğu Karabük'e yerleşmeye başladılar. 30 doğumlu gençlerin başını çektiği bu dönemde, köylülerin birlikteliğini korumak için, ilk Köy Derneği 1963 yılında kuruldu ve Dernek Başkanlığına, İlköğretim Müfettişi Kadir Özer getirildi. Köylüler düzenli olarak geliri olsun olmasın derneğe aidatlarını ödüyorlardı. Dernek ilk etapta köye, tohum ayıklama makinesi ve köy odasına araç gereçler ve köy odasına kütüphane kurdu. Bunlardan geriye şu anda Kültür Merkezinde bulunan ,tohum ayıklama makinesi kaldı ve dernek bir gazeteye ilen vererek kapandı. 2000 yılında İstanbul'da tekrar kurulsa da, zamanla işlevini sürdüremez hale geldi.
Ilbarıt Köylüsü 'Gurbet' olarak 1800 yıllardan beri gittiği İstanbul'a tutunmaya çalıştılar ve 1960 ortalarından sonra İstanbul'un bazı semtlerinde bakkal işleri yapmaya başladılar. Genelde İstanbul, Balat, Fener, Çarşamba, semtlerinde uzun süre bakkallık yapan köylü, az çok konut sahibi olarak İstanbul'a tam anlamıyla yerleştiler. Fakat artan süpermarketler bakkalların da sonunu getirdi ve tiyatrosu bile yapıldı, Şaşkın Bakkal Süpermarkete karşı adı altında...1976 yılında İstanbul Balat semtinde Üçbölük Köyü, Ekmek Fabrikası adı altında kurulan , yaklaşık 14 bin günlük ekmek çıkarmasına karşın, ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık sonucu, köylülerin en son yapmak istedikleri de ne yazık ki hüsrana uğradı. Şu anda bildiğim kadarıyla torun Ruşen Aydın İstanbul ve torun Mustafa esen Safranbolu'da halen bakkallık işlevinin sürdürmektedir.
Kısaca özetleyecek olursak bu akıp giden zamanda, çoğu insanımızı kayıp ettik, kimi doğal kimide çeşitli hastalıklardan. Bir çoğunun mezarı ise gurbet elde kaldı. 1920,1930 ve 1940 lı doğumlulardan geriye ise çok az insanımız kaldı. Bundan böyle köyümüzde yaşam gereği yabancılaşma ve başta gençlik olmak üzere insanların birbirini artık tanımadığı durum ortaya çıktı...Ilbarıt Köyünün bundan sonrası konumu ne olur? Sorusuna gelince...İşte orası muamma..!