Mutlu Tönbekicimutlu.tonbekici@gmail.com
Anadolu’nun derinlerinde sürrealist bir ressam
Üçbölük Köyü / Safranbolu
Memleketin
kuzeyini turlama harekatının sonlarına geldik artık. Daha doğrusu kendimizi
buna inandırmaya çalışıyoruz. Zira bugün gezinin otuzuncu günü ve tamam gezmeyi
de memleketi de seviyoruz falan filan ama insanın içine fenalıklar geliyor. Ve
lakin dönemiyoruz. Her sabah “bugün İstanbul’a bastırıp gidiyoruz, tamam mı
tamam” şeklinde bir anlaşma yapıyoruz sonra bir şey oluyor biz yine dağlara
köylere vuruyoruz ve dönüş yoluna bir türlü giremiyoruz
Şu an Üçbölük Köyü’ndeyim. Eski adı Ilbarıt. Rumca diye değiştirmişler adını.
Hayatımda ilk defa duyduğum bir yer. Bulunma nedenimiz şu: Köyde sürrealist bir
ressam yaşıyormuş. Allah Allah di mi? Evet tam öyle. Biri anlattı, Manita
Bey’in kafasına bir takıldı, yoldan çıkış o çıkış. Köyün yeri: Safranbolu’dan
Araç yönüne giderken Yörük Köyü’nden hemen sonra sağa giriliyor, ormanın
içinden yarım saat gidiliyor, tepenin arkasında. Antik Paflagonya ülkesinin
başladığı yer..
İtiraf edeyim şaşkınlıktan ağzım açık kalmış durumda.. Kimsenin bilmediği bir
Safranbolu minyatürü ile karşı karşıyayız! Türkiye’nin en güzel on köyüne
rahatlıkla girer. Evlerin hepsi en az Safranbolu evleri kadar güzel, hepsi 3
katlı, hepsi sivri çatılı, hepsinin 3. katında ahşap bir balkon var, hepsi
bembeyaz badanalı, hepsi vadiye bakıyor, hepsi pırıl pırıl ve hiçbirinde tek
ama tek bir bozulma yok. Bir tanesi de eski tarz pencereyi çıkartıp yerine yeni
tarz PVC pencere takmamış. Bir tanesi de balkonu bir şeyle kapatmamış. Bir
tanesi de kepengini sökmemiş. “Betondan çirkin bina” kanserinin yayılmadığı
belki de tek Türk köyü! Üstelik turistik de değil! (Sonradan öğrendik: Rıfat
Ilfaz’ın Hababam Sınıfı romanında bizim İnek Şaban diye bildiğimiz ama romanda
Öküz Ahmet diye geçen o meşhur karakter bu köydenmiş.)
Fakat köyde insanı daha da şaşırtan ressamımız Recai Bey! Bu gezide
tanıştığımız en enteresan insan diyebilirim. Doğma büyüme Üçbölüklü, kendini
komple sanata vermiş bir insan. Resim, heykel, müzik... Ve nasıl sempatik,
nasıl mütevazı... Üstelik okumadığı kitap da yok. Tolstoy’undan Gombrich’ine
her şeyi okumuş.. Sıfır eğitime rağmen (veya bu sayede) resimleri acayip
başarılı. Nefis saz çalıyor, türkü söylüyor. Sazlarını kendisi yapıyor. İnat
ediyor eski ilkokulu kültür ve sanat evine çevirtiyor Safranbolu Kaymakamlığına.
Daha doğrusu izin alıyor, sonra da viran bir yeri kendi elleriyle sanat
galerisine çeviriyor. Uyduruk muyduruk değil ciddi bir sanat galerisinden söz
ediyorum! Spotlar, misinalarla tavana tutturulmuş çerçeveli tablolar, atölye
falan... İstanbul’daki bir sanat galerisinden tek bir şey haricinde bir farkı
yok. O tek şey de şu: İçerisi halı kaplı olduğu için galeriye ayakkabılar
çıkartılıp giriliyor. Heh!
Recai Demirsöz, bizim için nefis bir sürprizdi gerçekten. Yerim dar, daha fazla
yazamıyorum ama buralara gelirseniz ona mutlaka uğrayın. Yüreğine su serpmiş
olursunuz.