30 Eylül 2024 Pazartesi

RECAİ DEMİRSÖZ KALEMİNDEW

 

 

NAİF SANAT VE SAFRANBOLULU

 NAİF RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ’ÜN SANAT ANLAYIŞI

Yıl 2015, , 36 - 53, 06.02.2015

Anıl Ertok Atmaca

https://doi.org/10.14230/joiss97

Öz

Naif resim, Fransızca “naive” kelimesinden dilimize yerleşmiştir. Saf ve yapmacıksız anlamına gelmekle birlikte genellikle eğitim görmemiş sanatçılar ve çalışmaları için kullanılmaktadır. Herhangi bir kuramsal çerçevenin içinde değildir. Çoğu kez çocuksu bir betimlemeyi tanımlar. Bireysel içgüdülere ve sezgilere dayanmaktadır. 19. yüzyılda başlayan ve 20. Yüzyılda yayılmış olan Naif sanat, ülkemizde 1950’li yıllarda hareket kazanmıştır. Naif sanatın bir tür veya akım olarak ortaya çıkması ile birlikte sanat piyasası da bu yönde bir devinim kazanmıştır. Naif sanata yönelme özellikle 20. Yüzyıl Fransız sanatında belirgin olarak görülmektedir. Picasso, Gauguin gibi sanatçıların halk sanatlarına yönelimleri ve bunun sonucunda çocuksu saflığı arayış çabaları bunun en belirgin örnekleridir. Bununla birlikte dünyada bilenen en önemli temsilcisi Henri Rousseau ‘dur. Naif sanatın Türkiye’deki temsilcilerine örnek olarak Fahir Aksoy, İbrahim Balaban, Mehmet Pesen, Hikmet Karabucak, Oya Katoğlu gibi sanatçılar verilebilir. Naif resmin günümüz Türk sanatında da temsilcileri bulunmaktadır, zaman zaman kişisel, zaman zaman da grup sergileri açarak kendilerini ve eserlerini sanat izleyicisine sunarak sanat ortamında yerlerini alırlar, bu sanatçılardan birisi de araştırmamızın konusunu olan Safranbolulu Naif ressam Recai Demirsöz’dür. Makalede Naif sanatın kısa bir tanımlaması verilerek araştırmamanın evrenini teşkil eden Naif ressam Recai Demirsöz’ün sanat hayatına ve eserlerine yer verilmiştir.

Anahtar Kelimeler

Sanat, Naif, Primitif, Recai Demirsöz

Kaynakça

  • Aksoy, F. (1990). Naif Sanat ve Türk Naifleri. İstanbul: Ak yayınları.
  • Antmen, A. (2010). 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. İstanbul: Sel Yayınları
  • Elvan, N. (2001). Türk Plastik Sanatlarında Otodidakt ve Naif Sanat Çocuk Yaratıcılık (1950- 1960), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
  • Franck, D. (2009). Bohemler. İstanbul: Sel Yayıncılık
  • Little, S. (2013). İzmler sanatı Anlamak. İstanbul: Yem Yayın
  • Lynton, R. (1991). Modern Sanatın Öyküsü. İstanbul: Remzi Kitapevi.
  • Manukyan, A.Ş. (1999). “Naif Resim”. Cumhuriyet’in Renkleri, Biçimleri. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
  • Sözen M.,Tanyeli, U. (2012). Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitapevi.
  • Ta
  • nsuğ, S. (1995). Türk Resminde Yeni Dönem. İstanbul: Remzi Kitapevi Tarhan. U. (2013). Otodidakt (Autodidact), Kaynak: Martı Dergisi: http://www.martidergisi.com/otodidakt-autodidact/ adresinden erişildi Yasayaman, Z. (2008) “Aksoy’un Ardından” Kaynak: Milliyet
  • Gazetesi.http://v3.arkitera.com/arsgratiaartis.php?action=displayNewsItem&ID=24648 adresinden erişildi.

Toplam 10 adet kaynakça vardır

RECAİ DEMİRSÖZ ÜN KALEMİNDEN

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...

Üzerinde yaşadığımız gezegende insan adına bir değer bilinmezlik almış başını gidiyor. İnsan zamanın içindeki bir katredir ya da bir katre dahi olamamıştır. Sürekli kültür ve kültürel değerlerden konuşur, fakat her zaman insanın yıkıcı tarafı sürekli öne geçmiştir. Nedeni insanın uygarlaşmasının oldukça zor oluşundandır. Dünyanın nüfusu 16 yüzyılda 500 milyon değilken, bu gün 8 milyardan söz ediliyor ve gezegenimiz artık eski gezegen değil !

İleri ki yıllar nelere gebe olacak iklim değişikliğinin yeryüzünde yaşanılabilir alanların dar bir alana dönüştüreceğini insan algılamak bile istemiyor. Çünkü su rezervleri , tarım alanları hızla yok olmakta...

Asıl yazıma dönecek olursam 60 yılların başıydı. O yıllarda ülkemizin nüfusu 33 milyon filandı. Küresel ısınma vs.ler henüz varlığını göstermemiş, nüfusun halen köylerde yoğunluğu söz konusuydu. İnsanlar ekip biçiyor.Su değirmenleri harıl harıl çalışıyor, enflasyon canavarlarından filan söz edilmiyor. İnsanların tüketim ve benzeri şeyler o kadarda pahalı değildi. İyi hatırlıyorum etin kilosu 2 bilemedin 2,5 liraydı.

 

KARAYILAN ÜNLÜ DAVULCU

Babam eve geldiğinde, yakınımızdaki bir köyde davullu düğünün olduğunu ve dünyaca ünlü, Kastamonulu Karayılanın geleceği ve beni de düğüne getireceğinden söz etti...Düğün günün geldi annem beni yıkadı yuğdu, İstanbul'dan abimin gönderdiği teyarreci elbisemi giydirdi, yola koyulduk. Henüz 6 yaşımda olduğum için, zor yollarda babam , beni ara sıra sırtına bindiriyordu.Nihayetinde köye yaklaştık. Köy yaklaşık 8 km. mesafede Kadıbükü köyü...Düğün sahipleri, İstanbul, Yeşilköy'de fırıncıydı. Köyün girişinde, bizden önce giden köylüler okunuk bekliyordu. Okunuk davullu düğünlerde, topluca giden insanların, davul ve zurnacının gelmesi ile düğünün yapılacağı alana, davul ve zurna eşliğinde yer gösterilmesidir. Davulcular okunuğun hangi yönden gelmesini köyden birileri öne düşerek yardımcı olurlar. Bazen okunuğun yerini bilgilendirmek için silah atılır. Nihayetinde az sonra bilgi ulaşmış olacak davul ve zurna sesi gelmeye başladı. Merakla bekliyorduk. Boynunda büyük bir davul yaklaşık 160 boylarında göğsü altın madalyalarla donanmış, davulcu ve zurnacı geldi, babam bak oğlum Karayılan işte bu dedi. Genelde düğünlerde davul ve zurnacılar bir kaç bölüme bölünürler ve her yönden gelen okunukları, bir bir güreş yapılacak alana toplarlar ve her köyün yere ayrı tutulur. Hatta bu düğünde, o yıllarda ilimiz olan Zonguldak ve Kastamonu valilerinin de olduğu söylenmişti. Kısaca 1962 yılında Kastamonulu ,Karayılan diğer adı ile Mahir Dağlıoğluyu görmüş oldum. Kendisi 1940 yılında Halkevlerinin düzenlemiş olduğu bir yarışmada, Türkiye birincisi olmuş, biranda ünü tüm dünyaya yayılmış ve gittiği her ülkede, kendisine bir altın madalya takılmış ve göğsündeki altın madalyalar, gittiği ülkeleri temsil ediyordu.

Aradan 2 yıl geçmişti...O yıllarda devlet kurumu olan radyolardan şöyle bir haber geçmişti. Ülkemizin yetiştirdiği dünyaca ünlü, Kastamonulu davulcu ,Karayılan yaşam veda etmiştir. Yıl 1964...Zurnacısı, Mümtaz Ardıç'tı...Saygı ile...

RECAİ DEMİRSÖZ’DEN

Resime 1982 yılında başlamıştım. Her sanat insanın kendi yalnızlığını kendince örtüştürmesidir ‘sanat’ bir anlamda, Pablo Picasso’nun deyimi ile “Yalnızlığımdan geliyor, yalnızlığıma dönüyorum”dur ‘sanat’…Yalnız ilkokul yıllarımda, öğretmenlerimden iyi resim yaptığım için, resim derslerim, sürekli bırakın iyiyi ortaydı. Hatta İstanbul, Küçükyalı Orta Okulunu okurken, şimdi ‘Kadir Has Lisesi’ Mehmet Akif Ersoy’un resminin yapılması istendi. İlk önceleri sessiz kaldım, resmi öğretmenler de yapamayınca, çalışmaya başladım. Yağlıboya ve diğerlerini henüz bilmiyordum. Suluboya ile resmi yapıp ilgililere ulaştırdım ve uzun süre, resim okulun girişinde asılı kaldı. Halamların yanında okuyordum, okuma serüvenim bir yıl sonra son buldu. Kısaca aile durumum iyi olmadığı için bir daha okuyamadım. Dışardan da okumayı tercih etmedim. Kafamda kendi okulumu kendim kurdum. Yılların içinde yığınlarca kitap okudum ve her yıl TÜYAP’a giderek yazarlarından imzalı kitaplarla tanıştım.

1984 yılında, Demir Çelik Lisesi Müdürü Korel Haksun yönetiminde kurulu, Karabük Sanat Kurulu, benim Safranbolu, Üçbölük (Ilbarıt) köyünde resimle uğraştığımı duymuşlar ve beni aradılar. O yıllarda telefon yaygın olmadığı için, tarafıma mektup göndermişlerdi. Daha sonra kendileri ile buluştum. Yanılmıyorsam mayıs ayı içinde, zor şartlarda resimlerimi, bir şekilde Karabük’e ulaştırdım. Yazık ki Karabük’te bildiğim kadarıyla halen, resim veya benzeri sanatları açacak sergi salonları yok…O yıllarda, DÇ. İşletmeleri Lisan Laboratuvarı’nda bir sergi salonu düzenlenmişti. Bu yer pencereli olup, resimler panolara asılıyordu.

“1980 yılında Küresel Isınma Afrika’da başta susuzluk ve kuraklıkla kendini gösterdi, fakat ciddiye alınmadı.1985 yılında yapmış olduğum bir çalıma…Boş musluğu emen bir zenci çocuk…Belki de şu an hayatta değil!” -Recai Demirsöz-

Sergimi, o yılların Karabük Kaymakamı Selami Teker, daha sonraları Siirt Valisi oldu ve dönemin Belediye Başkanı Necmettin Şeyhoğlu ve Karabük Sanat Kurulu Korel Haksun Karabük Demir Çelik Lisesi Müdürü, Aysun Eskin Karabük TED Resim Öğretmeni, Şükran Ağratan Şahin Karabük Yenişehir Lisesi, Resim Öğretmeni ve Ayşe Çakır Karabük Fevzi Çakmak Orta okulu Resim Öğretmeni, sanat severler açmıştı. Genelde desen ağırlıklı resim çalışmalarım ilgi görmüş ve sergiyi gezenler evdekilere haber verelim onlarda gezsin derken duymuştum. Bu gün Karabük veya ilçelerinde sanatın ne derce önem arz ettiğini bilmesem de gözlemliyorum, fakat halen manevi desteğimle, yaşadığım köyde ‘Kültür ve Sanat Merkezi’ hizmet vermekte ve ülkenin bir çok yerinden tesadüfte olsa insanları burayı gezmektedir.

NAİF RESSAM NE DEMEK?

Naif resim, Fransızca “naive” kelimesinden dilimize yerleşmiştir. Saf ve yapmacıksız anlamına gelmekle birlikte genellikle eğitim görmemiş sanatçılar ve çalışmaları için kullanılmaktadır. Herhangi bir kuramsal çerçevenin içinde değildir. Çoğu kez çocuksu bir betimlemeyi tanımlar.

 

NAİF DAVRANIŞ NEDİR?

Naiflik (ayrıca naiflik olarak da yazılır), saflık veya naiflik, saf olma durumudur. Genellikle ahlaki idealizm lehine pragmatizmin ihmal edilmesini tanımlayan, belirgin veya gerçek bir deneyim ve karmaşıklık eksikliğine işaret eder. Bir safa saf denebilir.

 

YALNIZLIĞINA BAĞLAMA ORTAK OLDU

Karabük'ün Safranbolu ilçesi Üçbölük köyünde tek başına yaşayan ilkokul mezunu Recai Demirsöz, kendi imkanlarıyla yaptığı bağlamayı çalmayı da öğrenerek yalnızlığını biraz olsun hafifletti.

Ahmet Özler  | 22.12.2018 - Güncelleme : 23.12.2018

Fotoğraf: AA/Ahmet Özler

Karabük

KARABÜK - AHMET ÖZLER

Hiç evlenmeyen ve 65 nüfuslu köyde yalnız yaşayan 62 yaşındaki Recai Demirsöz, yalnızlıktan bir nebze olsun kurtulmak için yaklaşık 6 ay önce kendi imkanlarıyla bağlama yapmaya karar verdi.

Bağlama yapım tekniğini ve kullanılan malzemelerle ilgili araştırma yapan Demirsöz, Safranbolu Kaymakamlığı tarafından onarılarak kendisine "sanat merkezi" olarak tahsis edilen binanın bir bölümünde bağlama yapım atölyesi oluşturdu.

Atölyede yaklaşık 6 aylık sürede 2 bağlama yapan Demirsöz, nota bilmediği halde enstrümanı çalmayı da öğrendi.

"DOĞUŞTAN SANATA YATKIN OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYORUM"

Recai Demirsöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğuştan sanata yatkın olduğunu düşündüğünü söyledi.

Çeşitli nedenlerle eğitimini tamamlayamadığını anlatan Demirsöz, çocukluğunda resim yapmayı sevdiğini ve çeşitli resimler çizdiğini dile getirdi.

Demirsöz, daha sonra yaptığı yağlı boya tablolardan sergiler açtığını aktararak, hayatı boyunca edindiği her kitabı okuduğunu kaydetti.

Köyde tek başına yaşadığını belirten Demirsöz, şöyle devam etti:

"Bu dağ başında sanatımı tek başıma yürütmeye çalışıyorum. Bağlama satın alamadım. Oldukça pahalı. Bağlama yapmaya karar verdim ve yaptım. Elbette dört dörtlük yapmıyorum. Dar imkanlarla ancak bu kadar oluyor. Günümüzde bağlamalar bilgisayar ortamlarında yapılıyor, sadece montajı elle oluyor. Nota bilgim yok. Ders almadım. Mutlaka ders alınması gerekiyor. Yine de bağlamanın notalarını kendim ayarlıyorum. Fırınlanmış ağaçlarım olmadığı için erik ağacından yapıyorum bağlamayı. Bağlamadan iyi bir ses elde etmek için Artvin ladini gerekiyor. Kapaklarında Artvin ladini kullanıyorum."

"BAĞLAMALARI KENDİME YAPIYORUM"

Demirsöz, "Neşet Ertaş bağlaması" yapmaya çalıştığını dile getirerek, "Elimdeki bağlamayı 47'lik olarak tasarlamıştım ancak teknesi arızalı çıktı, 43'te kaldım. 'Neşet Ertaş bağlaması' yapmayı düşünmüştüm. Neşet Ertaş bağlamasında Orta Anadolu türküleri daha iyi çalınıyor." dedi.

Bağlamaları sadece kendi için yaptığını, sipariş almadığını anlatan Demirsöz, boş vaktini değerlendirmek için bu işle meşgul olduğunu vurguladı.

Demirsöz, bağlama yaparak ve çalarak yalnızlıktan bir nebze olsun kurtulduğunu belirterek, "Etrafımda insan yok, bir şeyler paylaşamıyorum. Sıkıntı içindeyim.Yalnızlığımı örtmek için sanatla uğraşıyorum. Sanat en yakın dostum şu anda. İlçe merkezine indiğimde arkadaşlar istediği zaman çalıyorum." diye konuştu.

KARABÜK‘TE, RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ,

 dünyada bir salgın yaşanacağını hissederek, “kanayan dünya” ve “çığlık atan insan” resimlerini yaptı.
Safranbolu ilçesine bağlı Üçbölük köyünde yaşayan 64 yaşındaki ressam Recai Demirsöz, ilkokula başlamadan resme ilgi duydu. O günün şartlarında İstanbul’a gitmek zorunda kalan ve fırın işçiliği yapan Demirsöz, anne ve babasının yaşlılığını nedeniyle köyüne geri döndü.
1982’den sonra merakı olduğu ressamlığa hiçbir teknik bilmeden başlayan Demirsöz, hayalinde kurduğu figürlerin resimlerini yapmaya başladı. Resimlerinde genelde bir yok oluşu resmeden Demirsöz, 2019 yılında dünyada bir salgının yayılacağını hissederek “kanayan bir dünya” ile “çığlık atan insan” figürlerini resmetti.
Ressam Demrisöz, yapmış olduğu resimleri 1999 yılında köyünde açtığı Üçbölük Köyü Kültür ve Sanat Merkezi’nde sergiliyor.
Demirsöz, İhlas Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, yazı yazmayı öğrenmeden resim yapmaya başladığını söyledi.
Hayat şartlarının kendisini İstanbul’a sürüklediğini ifade eden Demirsöz, “İstanbul’da fırın işçiliği yaptım. Babam ve annemin yaşlanmasıyla köye geldim 1982’den sonra bir daha İstanbul’a gitmedim resme başladım. Hiçbir şey bilmeden başladım, ne tuval yapmasını ne de boya tekniğini, kendi kendimi eğiterek resimde aşamaları kendim öğrendim” dedi.
Sanat merkezinde yağlı boya ve akrilik boya çalışmaları olduğunu aktaran Demirsöz, şunları kaydetti:
“Bu teknikleri de kendim öğrendim. Burada bütün figürler hayali, dünyada olup bitenleri resmediyorum. Dünyaya bakış açısı oluyor sanatçının bu Pablo Picasso’da görülmüştür diğer ressamlarda da. Dünyanın hızla yok olduğu ve biz insanlar bunu fark ettiğimiz halde önlem alınmadığı kanısındayım. Resimlerimde genel de bir yok oluşu resmediyorum.”

“BİR YIL ÖNCE BEN BÖYLE BİR ŞEY OLACAĞINI HİSSETTİM”
2019 yılında dünyada kötü bir olayın yaşanacağını hissettiğini anlatan Demirsöz, “Bu çalışmalarımı geçen yıl yaptım, korona virüsü tahmin etmiş gibi bir his vardı, yanılmamışım. Çığlık atan resmi Edvard Munch’tan göndermeden yaptım. Edvard Munch, çığlığı 1895 yılından 1. Dünya Savaşı’nı hissederek yapmış. Daha sonra savaşlar peş peşe gelmiş, milyonlarca insan ölmüş, hastalıklar baş göstermiş. Bir sanatçı olarak gelecekten kaygı duyuyorum” diye konuştu.
Geçen yıl bir karamsarlığa girdiğini kaydeden Demirsöz, şu ifadelere yer verdi:
“Kanayan bir dünya, çığlık atan insanlar. 2000 yılından sonra dünyada 80 milyon insan yerlerinden ve yurtlarından olmuş, bu acı bir tablo. Pablo Picasso’nun bir sözü vardır, ‘Boş tuval daha güzeldir’ o tuvale bir şey koyacaksın ki, o boş tuvalden anlam çıkacak. Bende tuvali sehpaya koyduğum zaman uzun süre düşünüyorum, günlerce bakarım konuyu yakaladıktan sonra çalışmalarıma başlarım. Bir yıl önce ben böyle bir şey olacağını hissettim. Hislerimde vardı, kendimde öyle bir karamsarlığa girdim ki rahatsızlandım.”

 


Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklarla öne çıkan Safranbolu'da, başka medeniyetlere ait tarihi yapılarda dikkat çekiyor.
Paflagonlar, Erken Bizans ve Rumların yaşadığı, 2 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip Karakoyunlu, Gündoğan ve Üçbölük köyleri ile Soğanlı Çayı Vadisi'nde rastlanan kaya mezarları, defineciler başta olmak üzere vatandaşlar tarafından harap edilmiş durumda.
Defineciler tarafından kazı ve patlatmaların yapıldığı, her yerine sprey boyalarla yazıların yazıldığı kaya mezarları, turizme kazandırılarak kurtarılmayı bekliyor.
3 bin yıllık tarihi geçmişinde pek çok uygarlığa ev sahipliği yaparak önemli kültürel zenginliklere sahip olan ve yılda yaklaşık 1,5 milyon turist ağırlayan Safranbolu'da, kaya mezarlarının turizme kazandırılmasıyla bölge önemli bir destinasyon daha kazanmış olacak.
Üçbölük Köyü Kültür ve Sanat Merkezi sorumlusu Recai Demirsöz, İhlas Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede yer alan kaya mezarının Dergek Boğazı Kral Mezarı olarak geçtiğini söyledi.
Bölgede çok sayıda kaya mezarının bulunduğunu ifade eden Demirsöz, "Bölgemizde bulunan diğer kaya mezarları gibi 2 bin 500 yıl öncesine dayanıyor. Paflagonyalıların aşama aşama yaptıkları bir mezar. Bu muhteşem bir mezar fakat zamanla tahrip edilmiş. Sütunlar yok şu anda. Bu kral mezarı 1912 yılında bir Alman arkeolog tarafından keşfedilip, Almanya'da bir dergide yayınlanmıştır" dedi.

"DİNAMİTLİYORLAR VEYA MURÇLARLA KIRIYORLAR"
Kaya mezarlarının tahrip edildiğini aktaran Demirsöz, "Genelde kaçak kazı yapanlar burayı tahrip ediyor. Dinamitliyorlar veya murçlarla kırıyorlar. Sütunları yok, üç sütün olması gerekiyor. En son Avustralyalı bir profesör getirmiştim, Türkiye'nin kaya mezarlarını inceliyordu. Ondaki fotoğrafta ortadaki sütun sapasağlamdı, şuanda o da kırılmış" diye konuştu.
Bölgenin turizm potansiyelinin yüksek olduğunu vurgulayan Demirsöz, şunları kaydetti:
"Turizme kazandırılması yönünde geçmişte çalışma olmuştu, köyümüzdeki Kültür ve Sanat Merkezi o amaçla açılmıştı. Fakat bölgede herhangi bir yatırım yapılmadı."
Demirsöz, bölgede çok sayıda arkeolog eserin bulunduğunu, eserlerin yakın tarihe kadar geldiğini ancak zamanla tahrip edilerek yok olduğunu sözlerine ekledi.

ÇEVREDEN TOPLADIĞI TARİHİ KALINTILARLA KÖYDE MÜZE AÇTI

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve "En iyi korunan 20 kent" arasında bulunan Karabük’ün Safranbolu ilçesinde, Recai Demirsöz'ün çevreden topladığı tarihi kalıntılarla açtığı müze, 21 yıldır hizmet veriyor.

  • Paylaş
  • Tweetle
  • Paylaş
  • Paylaş
  • Yazdır

28 Haziran 2020 - 19:19

Osmanlı döneminden kalma han, hamam, konak, cami, çeşme ve konaklarla açık hava müzesini andıran tarihi ilçeye bağlı Üçbölük köyünde yaşayan 64 yaşındaki Recai Demirsöz, yaşadığı ve çevre köylerden topladığı tarihi kalıntılarla 1999 yılında müze açmaya karar verdi. Safranbolu Kaymakamlığına başvuran Demirsöz'e, kaymakamlığın da desteğiyle köyde atıl durumda bulunan tek katlı bina onarılarak müzeye dönüştürüldü.
2 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip olan bölgede, Paflagonlar, Erken Bizans ve Rumlara ev sahipliği yapması dolayısıyla tarihi kalıntıların çok olduğu bir yer olma özelliği taşıyor.
Müze bahçesinde tarihi mezar taşları ile kalıntıların yanı sıra, eski tarım aletleri, ev eşyaları ve kitaplar gibi materyaller yer alıyor.
Demirsöz, İhlas Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, Üçbölük Köyü Kültür ve Sanat Merkezi binasının 21 yıl önce kendilerine atıl olarak verildiğini söyledi.
Binanın onarıldığını ve çevre düzenlemesinin yapılmasının ardından müze olarak hizmet vermeye başladığını ifade eden Demirsöz, "Ben isterim ki her köyde böyle bir etnografya müzesi olsun. Çevremizde böyle kalıntılar var. Genelde define avcıları bunları tahrip ediyor, onları kurtarıp getirdim. 21 yıldır kendi çabamla burada müzecilik yapıyorum" dedi.
Genelde çevrede tarihi kalıntıların bulunduğunu aktaran Demirsöz, şunları kaydetti:
"Buraya 2 bin 500 yıl önce Paflagonlar gelmiş, ardından Erken Bizans, sonra Rumlar. Fakat Rumlardan herhangi bir kalıntısı yok burada. Genelde Paflagonya ve Erken Bizans dönemine ait kalıntılar var. Rumlar ev düzenine geçmişler, onların bıraktıkları herhangi bir şey kalmamış. Paflagonlar, Karabük tarafından girmişler, burada bağcılığı geliştirmişler."
Tarihi kalıntıların define avcıları tarafından tamamen tahrip edildiğini vurgulayan Demirsöz, "Bende uçları falan kaldı. Diğerleri de tarım aletleri. Üniversitenin arkeoloji bölümü tarafından buralara araştırma yapılıyor. Burada ilk önceleri yadırgandı. Zamanla herkes alıştı. Senede 200-300 ziyaretçi alıyordum, bu virüs dolayısıyla fazla giden gelen olmuyor" diye konuştu.
Demirsöz, emekli maaşı ile geçindiğini, müzenin çatı problemi olduğunu, bunun onarımını yapmakta zorlandığını sözlerine ekledi

KORONAVİRÜSÜ HİSSETTİ RESİMLERİNE YANSITTI

Düzenleyen: Çağla Türk

2 Temmuz 2020 11:51

YAŞAM Haberleri

Karabük'te, ressam Recai Demirsöz, dünyada bir salgın yaşanacağını hissederek, "kanayan dünya" ve "çığlık atan insan" resimlerini yaptı.

Safranbolu ilçesine bağlı Üçbölük köyünde yaşayan 64 yaşındaki ressam Recai Demirsöz, ilkokula başlamadan resme ilgi duydu. O günün şartlarında İstanbul'a gitmek zorunda kalan ve fırın işçiliği yapan Demirsöz, anne ve babasının yaşlılığını nedeniyle köyüne geri döndü.

1982'den sonra merakı olduğu ressamlığa hiçbir teknik bilmeden başlayan Demirsöz, hayalinde kurduğu figürlerin resimlerini yapmaya başladı. Resimlerinde genelde bir yok oluşu resmeden Demirsöz, 2019 yılında dünyada bir salgının yayılacağını hissederek "kanayan bir dünya" ile "çığlık atan insan" figürlerini resmetti.
Ressam Demrisöz, yapmış olduğu resimleri 1999 yılında köyünde açtığı Üçbölük Köyü Kültür ve Sanat Merkezi'nde sergiliyor.
Demirsöz, İhlas Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, yazı yazmayı öğrenmeden resim yapmaya başladığını söyledi.

Hayat şartlarının kendisini İstanbul'a sürüklediğini ifade eden Demirsöz, "İstanbul'da fırın işçiliği yaptım. Babam ve annemin yaşlanmasıyla köye geldim 1982'den sonra bir daha İstanbul'a gitmedim resme başladım. Hiçbir şey bilmeden başladım, ne tuval yapmasını ne de boya tekniğini, kendi kendimi eğiterek resimde aşamaları kendim öğrendim" dedi.

Sanat merkezinde yağlı boya ve akrilik boya çalışmaları olduğunu aktaran Demirsöz, şunları kaydetti:

"Bu teknikleri de kendim öğrendim. Burada bütün figürler hayali, dünyada olup bitenleri resmediyorum. Dünyaya bakış açısı oluyor sanatçının bu Pablo Picasso'da görülmüştür diğer ressamlarda da. Dünyanın hızla yok olduğu ve biz insanlar bunu fark ettiğimiz halde önlem alınmadığı kanısındayım. Resimlerimde genel de bir yok oluşu resmediyorum."

"BİR YIL ÖNCE BEN BÖYLE BİR ŞEY OLACAĞINI HİSSETTİM"

2019 yılında dünyada kötü bir olayın yaşanacağını hissettiğini anlatan Demirsöz, "Bu çalışmalarımı geçen yıl yaptım, korona virüsü tahmin etmiş gibi bir his vardı, yanılmamışım. Çığlık atan resmi Edvard Munch'tan göndermeden yaptım. Edvard Munch, çığlığı 1895 yılından 1. Dünya Savaşı'nı hissederek yapmış. Daha sonra savaşlar peş peşe gelmiş, milyonlarca insan ölmüş, hastalıklar baş göstermiş. Bir sanatçı olarak gelecekten kaygı duyuyorum" diye konuştu.

Geçen yıl bir karamsarlığa girdiğini kaydeden Demirsöz, şu ifadelere yer verdi:

"Kanayan bir dünya, çığlık atan insanlar. 2000 yılından sonra dünyada 80 milyon insan yerlerinden ve yurtlarından olmuş, bu acı bir tablo. Pablo Picasso'nun bir sözü vardır, 'Boş tuval daha güzeldir' o tuvale bir şey koyacaksın ki, o boş tuvalden anlam çıkacak. Bende tuvali sehpaya koyduğum zaman uzun süre düşünüyorum, günlerce bakarım konuyu yakaladıktan sonra çalışmalarıma başlarım. Bir yıl önce ben böyle bir şey olacağını hissettim. Hislerimde vardı, kendimde öyle bir karamsarlığa girdim ki rahatsızlandım."

Düzenleyen: Çağla Türk - YAŞAM

Covid-19 testi pozitif çıkan Çinli kadın paniğe yol açtıBelçika'da son 24 saatte 89 yeni Covid-19 vakası tespit edildi

RECAİ DEMİRSÖZ

ÜÇBÖLÜK KÖYÜ
RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ :
Üçbölük, Karabük ilinin Safranbolu ilçesine bağlı bir köydür.
Köyün asıl adı Ilbarıt’tır. Ilbarıt kelimesi eski türkçe ve moğolca olup, Ilbarlar-İlberler-anlamına gelmektedir. Tarihçi ve yazar İlber Ortaylı’nın ismi ile aynıdır.
Karabük iline 24 km, Safranbolu ilçesine 16 km uzaklıktadır.Safranbolu’nun Üçbölük köyünde yaşıyor. Kaymakamlığın tahsis ettiği eski ilkokulu atelye ve galeri olarak düzenliyor. Bölgenin eski kültürüne ait topladığı eski objeleri de burada sergileyerek mekanı müze olarak da kullanıyor. Kendine özgü ve şaşırtıcı bir insan olan Recai Bey müzikle de ilgileniyor, saz çalıyor ve sazını da kendisi yapıyor. Tablolarından 2 tanesinde insan figürlerinin tek gözbebekleri var. Sebebini sorduğumuzda; ”Bence insanların çoğu zaten görmüyorlar, baksanıza yaşadıkları dünyayı yok ediyorlar” diyor.Yolunuz düşerse onu tanımak ve eserlerini görmek için TAŞEV’e ve Üçbölük köyüne gidiniz…..
Uzun yıllardır Safranbolu’nun Üçbölük (Ilbarıt) Köyünde yaşamını sürdüren ressam Recai Demirsöz resim çalışmalarını sürdürürken diğer yandan de köyünde oluşturduğu müze ile köyünün ve Safranbolu’nun turizmine katkıda bulunmaya devam ediyor.
Recai DEMİRSÖZ (Geleceğe Mektup)
Kelimeleri kifayetsiz bırakan insan…
*Safranbolu’ya bağlı eski adı ILBARIT olan ÜÇBÖLÜK köyünde büyük çabalar ile tek başına oluşturduğu “KÜLTÜR SANAT MERKEZİ”e sahip olan insan…
*Hiç bir eğitim görmemiş olmasına rağmen resim, heykel, ve müzik alanlarındaki çalışmaları ile özellikle üniversitelerdeki Profesör ve Doktorları hayretler içerisinde bırakan insan…
*Yokluktan çuvalları gererek oluşturduğu tuvallerde resim çalışmaları yapan insan…
*Tamamı kendi üretimi olan saz, keman gibi enstrümanlar ile müzik ziyafeti verebilen bir insan…
*Sanki yüzyıllar öncesinden yapılmış gibi duran kilden hazırlanmış heykellerin mimarı…
*Çevredeki tarihi eserleri yağmacılardan, bilinçsizlerden koruyan bir vatansever…
Ve ne yazık ki köyün delisi olarak bakılan bir insan…
Onun değeri maalesef o artık aramızda olmadığında anlaşılacak!
Şimdi yalnız başına sobasının yanında oturan ve oldukça sade bir hayat yaşayan bu insanı gelecekte konforlu, sıcak ve lüks konferans salonlarında anacak olmamız;
Ne büyük bir haksızlık!
Ne büyük yüzsüzlük!…
Bu gün bu satırları yazıyorum…
Gelecekte söylediklerim gerçekleştikten sonra bu satırları tekrar görecek olmam ne üzücü…
Cemil BELDER ~ 19-01-2014

RESSAM (RECAİ DEMİRSÖZ)

31-01-1956 Yılında Safranbolu ÜÇBÖLÜK (ILBARIT) Köyünde doğdum. İlkokulu köyümde bitirdim.Kendi çabalarımla okumak istedim amma başaramadım.On beş yıl İstanbul’da çeşitli fırınlarda çalıştım. Köyde çiftçilik yaptım.1982 yılında resim yapmaya başladım.Halen devam ediyorum. Kimseden resim eğitimi almadan kendi kendimi yetiştirdim.1983 yılında Karabük’te ilk sergimi açtım.Bu sergim ulusal basında yer aldı.Resim çalışmalarıma  hız vererek çalışmaya başladım.1984 yılında Safranbolu’da sergi açtım.Sergilerim aralıklı olarak devam ediyor.Büyük şehirlerde sergi açabilmem için sponsora ihtiyacım var.Üçbölük Köyü Kültür Merkezinde çalışmalarıma devam ediyorum.Kültür Merkezinin düzenini ve her gün açık kalmasını sağlıyorum.İyi günler sizinle olsun. Ilbarıt Köyünden sevgiler,saygılar.

ADRES: ÜÇBÖLÜK KÖYÜ /SAFRANBOLU     TEL: 0 370 735 50 81

RESSAM (RECAİ DEMİRSÖZ)

13 Mart Pazartesi Akrilik mi yağlı boya mı?

Yıllarca İstanbul’da çeşitli, işlerde çalıştı. Sonra İstanbul’u terk etti. Köyüne döndü/yerleşti. Bir kültürevi açtı. Resim çalışmalarını orada sürdürüyor. Son zamanlarda akrilikle çalışıyor. Ama çabuk kurumasından memnun değil. Yine yağlı boyaya dönecek gibi.
Son iki çalışması köylü figürleri. Atölye soğuk olduğu için çalışmaları biraz yavaş ilerliyor. Ressamın adı: Recai Demirsöz. Tel: (0370) 735 50 81. Üçbölük Köyü, Safranbolu.( arsiv.sabah.com.tr)

RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ;

Safranbolu’nun Üçbölük köyünde yaşıyor. Kaymakamlığın tahsis ettiği eski ilkokulu atelye ve galeri olarak düzenliyor. Bölgenin eski kültürüne ait topladığı eski objeleri de burada sergileyerek mekanı müze olarak da kullanıyor. Kendine özgü ve şaşırtıcı bir insan olan Recai Bey müzikle de ilgileniyor, saz çalıyor ve sazını da kendisi yapıyor. Tablolarından 2 tanesinde insan figürlerinin tek gözbebekleri var. Sebebini sorduğumuzda; ”Bence insanların çoğu zaten görmüyorlar, baksanıza yaşadıkları dünyayı yok ediyorlar” diyor.Yolunuz düşerse onu tanımak ve eserlerini görmek için TAŞEV’e ve Üçbölük köyüne bekleriz.

RESSAM RECAİ DEMİRSÖZ;

Uzun yıllardır Safranbolu’nun Üçbölük (Ilbarıt) Köyünde  yaşamını sürdüren  ressam Recai Demirsöz  resim çalışmalarını sürdürürken diğer yandan de köyünde oluşturduğu müze ile köyünün ve Safranbolu’nun turizmine katkıda bulunmaya devam ediyor.
Ülkemizin bir çok yerinde sergiler açarak sanay dünyasının  ilgisini çeken Recai Demirsöz Karabük ve Safranbolu halkından yeterli ilgiyi ve desteği göremediğini söylüyor.
Safranbolu 10. Alten safran Belgesel Film Festivali için aldığı davet sonucunda Safranbolu’nun ünlü sanat ve şarap sunum merkezlerinden olan Taşev’de kendisini ziyaret eden ÇGD Başkanı Mustafa Yanık, BRTV İdari Müdürü Osman Çetinkaya, teknik müdür Zafer Acar ile haber merkezi yetkilisi Nazan Yılmaz’a duygularını anlatan ressam Recai Demirsöz ; “Ne yazık ki, tüm ülkede olduğu gibi kentimizde de sanata ve sanatçıya yeterli destek verilmektedir. Ben köyde çok zor koşullar altında sanatsal uğraşımı sürdürmeye gayret ederken ilgililerden ve halktan da destek bekliyorum” dedi.
Taşev!in sahibi Sumru Yağmurdereli de : “ Uzun zamandır tanımaktan gurur duyduğum ressam Recai Demirsöz’ün sergisini burada açması bizi onurlandırmıştır. Kendisiyle ilgimizi sürdürerek elimizden gelen tüm tanıtım işlerini gerçekleştirmeye çalışacağız” dedi.
Sanata duyarlı olan BRTV kurumu mensupları olarak biz de kendisiyle ilişkilerimizi en üst düzeyde tutmaya gayret edeceğiz” diyen BRTV Haber Daire Başkanı Mustafa Yanık  Recai Demirsöz’ün sanat dünyasında çok önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı.

Selami ALKAN (SND) Safranbolu / 2007

Sitemdeki yazıların kaynağı verilmemiş olanların kaynakları bilinmediğindendir. Hak sahipleri talep ettiği anda kaynağı yazılır ya da yazı siteden kaldırılır. Kendi yazılarımın altında ismim vardır. Bu sitedeki yazıların yasalara aykırı kullanımı siteyi değil kullanıcıyı bağlar. Bu site hiçbir menfaat gözetilmeksizin sadece bilgi sağlama amacıyla kurulmuştur ve ticari hiçbir çıkarı yoktur. Ziyaretçilerden tek talebim DUA’dır.İyi günler sizinle olsun.

 

- 28 Haz 2020 - 17:09

ÇEVREDEN TOPLADIĞI TARİHİ KALINTILARLA KÖYDE MÜZE AÇTI

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve "En iyi korunan 20 kent" arasında bulunan Karabük’ün Safranbolu ilçesinde, Recai Demirsöz’ün çevreden topladığı tarihi kalıntılarla müze açtı.

YALNIZLIĞINI BAĞLAMAYLA GİDERİYOR

Karabük’ün Safranbolu ilçesine bağlı 65 nüfuslu Üçbölük Köyü’nde tek yaşayan ilkokul mezunu Recai Demirsöz (62), yalnızlıktan bir nebze olsun kurtulmak için kendi imkanlarıyla bağlama yaparak çalmayı öğrendi.

22.12.2018 - 21:22 | Son Güncellenme: 22.12.2018 - 21:22| AA

Karabük’ün Safranbolu ilçesine bağlı 65 nüfuslu Üçbölük Köyü’nde tek yaşayan ilkokul mezunu Recai Demirsöz (62), yalnızlıktan bir nebze olsun kurtulmak için kendi imkanlarıyla bağlama yaparak çalmayı öğrendi. Demirsöz, “Etrafımda insan yok, bir şeyler paylaşamıyorum. Yalnızlığımı örtmek için sanatla uğraşıyorum” dedi.

 

 

 

 

ILLBARIT HACILAROBASI (KAVĞA) (2)

 

 

 


 

 ILBARIT KÖYÜ, HACILAROBASI ARASINDA Kİ KAVGA

Gazetede adı geçen, Ilbarıt Köyü, Hacılarobası arasında ki kavga ve yazılan ağıtı, daha öncesi burada yayınlamıştım. Yörük Köyü düğün ve adetleri kitabında, adı geçen ağıtın geçtiği tarih 1900 yıllarda olduğundan söz ediliyor; kitabın yazarı Ali Rıza Baykal...Son söz Gazetesi ise 1935 yılında olduğunu yazmış. Her şeyden önce söz konusu gazetenin, nerede basıldığını bilmiyorum,ama o yıllarda Karabük'ün esamisi olmadığı gibi, Safranbolu'dada gazete veya herhangi yayın yapan bir yer olmadığı bir realite...

Hacılarobası ve Ilbarıt köyü arasında bir kavga olmuştur; 1930 yıllarda, oda Heceldüzü mevkii için...Fakat bu kavgada ölüm vs.i olsaydı. Babam Satı Demirsöz bundan söz ederdi. Heceldüzü yaklaşık bir hektara yakın bir düzlük,doğal olarak şimdi meşelik...Burası Ilbarıtlılar tarafından köy tarlası yapılmak isteniyor, fakat bu yere Hacılarobası da talip. Heceldüzü mahkemelik oluyor ve uzun yıllar mahkemesi devam ediyor, o yılların muhtarları,Elibıdık 'Ali Saygın ve Mehmet Günal büyük uğraşlar veriyor. Sonuçta kavga çıkıyor. Sözü edilen 'Meydancık Mevki, hemen 'Ortalık'ın güneyinde ve Hacılarobası bağlarınıda olduğu yer. Nihayetinde kavga oluyor ve yaralanmalar oluyor,ama ölüm diye bir şey yok...

Daha sonraları, aynı zamanda, Hüseyin Efendinin, 'Hüseyin Avni Aksoy' un bacanağı, Safranbolu'da sobacı ve hükümet binası dahil buraların sobalarını yapıyor ve hatırı sayılır bir kişi, buranın bir şekilde tabusunu çıkartıp, Hacılarobası Köyündeki diğer bacanağı Berbere intikal ettiriyor. Köye uzaklığına rağmen Berber burayı uzun yıllar ekiyor. Hacılarobası ve Ilbarıt arasında ki kavgada bitiyor. Hatta bir kaç yıl öncesi, muhtar Bilgin Yıldırım'da biliyor. Sobacının torunlarından birileri ellerinde tabu ile bizim köye geldiler, ama orman üzerine bir bardak su için artık ora bizim demiş.

Hacılarobası muhtarı Zekai Özay, kavganın 'Germeç' yüzünden çıktığını ve bir kişinin öldüğünü yazmış. Ilbarıtlılar genellikle davullu düğünlerde, güreş yüzünden aralarında kavga çıkarırlar ve dönüş yolunda, o yıllar da açıktan giden ve deriyi geçirmek için,gereme ağaçlardan yapılmış kısmı yıkarlarmış ve Hacılarobası bir iki hafta susuz kalırmış. Böyle bir kavga olmamış. Daha sonra burası aynen bizim Tabakevinin suyu gibi, yağlı algun ve Germeç'ede taştan kemer yapılmak suretiyle su daha güvenli hale getirilmiştir. Örneğin oranın yapıldığını dedem 1856 doğumludur bilen bir kişi...Yaptırana gelince, muhtar sarayda o yıllardaki görevlilerden söz ediyor. Evet o yıllarda sarayda görevli olan Hacılarobası Köyünden 'Camcıgil' sarayın cam işlerini yapan ve 'Çorbacıgil' sarayda çorba işlerine bakan ve yapanlar arasında ve Camcıgilden bir kişi isim 'Delibinbaşı'olarak geçmektedir.Delibinbaşının da Germeçin yapılmasında etkin olduğu söylenenler arasında...Delibinbaşı sarayda binbaşılığa kadar yükselmiştir. Fakat orada ki yani kemerdeki mermer üzerine yazılanı babam Satı Demirsöz biliyordu. 80 lerde başlayan define hırsızlığında o yazıt çalındı. Aynı zamanda, Safranbolu'da kendi adına camii yaptıran, Mehmet İzzet Paşa'nın sır katibi, Mehmet efendi tarafından yaptırıldığı yazılıymış. Muhtar bana sordu, babam o şekilde yorumlamıştı. Yapılış tarihide 1880 li yıllar. Kısaca Son Söz Gazetesine o haber nasıl ulaştırıldı ve kimler tarafından ulaştırıldı bilmiyorum. Birde otuzlu yıllarda, bölgede üzüm yarışı vs.i olduğunu sanmıyorum. Köylüler ürettiği üzümleri, sofralıkları pazarlarda, diğer üzümleri de pekmez yapımında kullanırlardı. Bizim kuşak bilir. Yine otuzlu yıllarda, Safranbolu 'Zafranbolu' olarak telaffuz edildiği biliniyor. O yıllara ait Türkiye haritası, Ilbarıt Köyü 'Kültür ve Sanat' merkezinde vardır.

ÖZET...

Bir süre önce. Son Posta Gazetesinden yola çıkarak, aktarmaya çalıştığım bilgi, doğrular üzerine kuruludur. Bu sayfada hiçbir yazıyı kafadan atarak ya da mantığım dışında yazmıyorum.

Şunu belirtmekle yarar var. Hacılarobası ve Ilbarıt Köyü arasında hiçbir zaman, husumet olmamıştır. Sözü edilen haberleri ve yakılan ağıtı kimin yazdığında belli değil. Eğer iki köy arasında Husumet olsaydı. Karamanbaşı Mevkiindeki 'Akbulak İlkokulu' Hacılarobası , Ilbarıt ve Sarıyan köyleri ile ortak yapılmazdı. Akbulak İlkokulu, köylülerin gayreti ve aralarında topladıkları para ile o günün koşullarında, yaklaşık 2000 liraya mal olmuştur. 1934-35 yıllarında üç yıllık eğitime başlayan okul, bir kez yakılmak üzere ateşe verilmiş, buna rağmen 1943-44 yıllarına kadar eğitime devam etmiştir. Daha sonra okulda incelemelerde bulunan Safranbolu Kaymakamı, okulun köylerden oldukça uzakta ve korumasız olduğu için, her köyün kendi bünyesinde okullarını yapmasını önermiştir. Hatta o yıllarda bu günkü, Geren Köyü,Hacılarobası Köyünün mahallesi konumun da olup, 1949-50 yıllarında köy statüsüne geçmiştir.

 

HACILAROBASI TÜRKÜSÜ

llbarıt ile Hacılarobası arasında üzüm yarışması sonrasında yakılan türkü kavga o

zaman okadar söylenmiş ki kavga

üzerine türkü bile çıkarılmıştır.

Meydancığı İlbarıtlı bürüdü

Aşağıdan Hacileroban yürüdü

Arapoğlu Kör Feyziyi sörüdü

Konman kuşlar konman daldan ayrıldım

Alsı top kâkâllü yardan ayridım

E'im boğlı tabakam; açamıın

Açıp açıp bir »

K-nadım yok Kadıböküne uçamam

Ötme bülbül ötme mezarımın taşında

Hem ayrilik yar sevdam başımda

İki bâlldi bir dereden su içer

Dertsiz bülbül dertlilere dert açar

Buna yanık tez geçer

Konman kuşlar kon: aldan ayrıldın

Alnı top kâköllü yerden ayrıldım

Zekai Özay

O kavga HACILAROBASI içme suyunun germeç deresindeki çatma nın (ağaçtan yapılan su kanalı) Ilbarıtlı gençler

tarafından yerinden sökülerek derenin içine atılmış ve köyün susuz kalması sebebiyle bu kavga olmuş ve bir kişi hayatını kaybetmiş. Bu husumet bayağı devam etmiş.Bunun üzerine Yıldız sarayında çalışan Hacılarobası kişiler tarafından durumun vahamiyeti ilgililere iletilmesi sonucunda Germeç köprüsü (su kemeri) yapılmıştır. Aslında hikaye daha uzun ama kısaca özetlemeye çalıştım.

Son Posta

1935-03-10

Sayfa 4

10 Mart 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Zaframboluda

” za ..

Tarihi Köy

Kavgası

Zafranbolu (Hususi) — Ubant

Çerçen yaylası üzerine kurulmuş,

65 evli şirin bir köydür. Bağcılığı

ile ün almıştır. Zafranbolu çevre-

sinde Üzüm çıkaran köyler ara-

sında İlbant birinciliği Kazanır.

Bu köyün münevverleri fazladır.

Küçük köyde yurdun muhtelif

köşelerizde mualiimlik yapan tam

on bir genç vardır. Köylüler çe

lışan ve çalışkan insanlardır. Bu

kö;ün batısında ve bir saat

ötesinde Hacılarobası köyü vardır.

iki köy oörasmda geçen yıl

yeni bir mektep yapılmıştır. Bu

mektepte (İibarıt, (Hacılarobası

çocukları okuyacakları gibi bu

civardaki Sarıyan köyünün ço-

cukları da geleceklerdir.

Hacılarobası köyü de üzümü

We meşhurdur. Bundan otuz yıl

kadar önce llbarıt köyü ile Ha-

cı.arobası köyü arasında bir köy

kavgası olmuştür. Bu kavga o

zaman okadar söylenmiş ki kavga

üzerine türkü bile çıkarılmıştır.

Meydancığı İlbarıtlı bürüdü

Aşağıdan Hacileroban yürüdü

Arapoğlu Kör Feyziyi sörüdü

Konman kuşlar konman daldan ayrıldım

Alsı top kâkâllü yardan ayridım

E'im boğlı tabakam; açamıın

Açıp açıp bir »

K-nadım yok Kadıböküne uçamam

Ötme bülbül ötme mezarımın taşında

Hem ayrilik yar sevdam başımda

İki bâlldi bir dereden su içer

Dertsiz bülbül dertlilere dert açar

Buna yanık tez geçer

Konman kuşlar kon: aldan ayrıldın

Alnı top kâköllü yerden ayrıldım

İçli bir ifade ile meşhur köy

kavgasını anlatan bu parçaya

göre kavgaya Kadıbükünden de

karışanlar olduğu anlaşılmaktadı

HACILAROBASI TÜRKÜSÜ

llbarıt ile Hacılarobası arasında üzüm yarışması sonrasında yakılan türkü kavga o

zaman okadar söylenmiş ki kavga

üzerine türkü bile çıkarılmıştır.

Meydancığı İlbarıtlı bürüdü

Aşağıdan Hacileroban yürüdü

Arapoğlu Kör Feyziyi sörüdü

Konman kuşlar konman daldan ayrıldım

Alsı top kâkâllü yardan ayridım

E'im boğlı tabakam; açamıın

Açıp açıp bir »

K-nadım yok Kadıböküne uçamam

Ötme bülbül ötme mezarımın taşında

Hem ayrilik yar sevdam başımda

İki bâlldi bir dereden su içer

Dertsiz bülbül dertlilere dert açar

Buna yanık tez geçer

Konman kuşlar kon: aldan ayrıldın

Alnı top kâköllü yerden ayrıldım

 

SECERE

  (SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ) ÜÇBÖLÜK KÖYÜ    SECERESİ Üçbölük köyü (Ilbarıt) ...