31 Aralık 2024 Salı

SÜRREALİST BİR RESSAM





(SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ)

3 Temmuz 2024 Çarşamba


ANADOLU’NUN DERİNLERİNDE    SÜRREALİST BİR RESSAM

ÜÇBÖLÜK KÖYÜ / SAFRANBOLU

Memleketin kuzeyini turlama harekatının sonlarına geldik artık. Daha doğrusu kendimizi buna inandırmaya çalışıyoruz. Zira bugün gezinin otuzuncu günü ve tamam gezmeyi de memleketi de seviyoruz falan filan ama insanın içine fenalıklar geliyor. Ve lakin dönemiyoruz. Her sabah “bugün İstanbul’a bastırıp gidiyoruz, tamam mı tamam” şeklinde bir anlaşma yapıyoruz sonra bir şey oluyor biz yine dağlara köylere vuruyoruz ve dönüş yoluna bir türlü giremiyoruz.

Şu an Üçbölük Köyü’ndeyim. Eski adı Ilbarıt. Rumca diye değiştirmişler adını. Hayatımda ilk defa duyduğum bir yer. Bulunma nedenimiz şu: Köyde sürrealist bir ressam yaşıyormuş. Allah Allah di mi? Evet tam öyle. Biri anlattı, Manita Bey’in kafasına bir takıldı, yoldan çıkış o çıkış. Köyün yeri: Safranbolu’dan Araç yönüne giderken Yörük Köyü’nden hemen sonra sağa giriliyor, ormanın içinden yarım saat gidiliyor, tepenin arkasında. Antik Paflagonya ülkesinin başladığı yer...

İtiraf edeyim şaşkınlıktan ağzım açık kalmış durumda.. Kimsenin bilmediği bir Safranbolu minyatürü ile karşı karşıyayız! Türkiye’nin en güzel on köyüne rahatlıkla girer. Evlerin hepsi en az Safranbolu evleri kadar güzel, hepsi 3 katlı, hepsi sivri çatılı, hepsinin 3. katında ahşap bir balkon var, hepsi bembeyaz badanalı, hepsi vadiye bakıyor, hepsi pırıl pırıl ve hiçbirinde tek ama tek bir bozulma yok. Bir tanesi de eski tarz pencereyi çıkartıp yerine yeni tarz PVC pencere takmamış. Bir tanesi de balkonu bir şeyle kapatmamış. Bir tanesi de kepengini sökmemiş. “Betondan çirkin bina” kanserinin yayılmadığı belki de tek Türk köyü! Üstelik turistik de değil! (Sonradan öğrendik: Rıfat Ilfaz’ın Hababam Sınıfı romanında bizim İnek Şaban diye bildiğimiz ama romanda Öküz Ahmet diye geçen o meşhur karakter bu köydenmiş.)

Fakat köyde insanı daha da şaşırtan ressamımız Recai Bey! Bu gezide tanıştığımız en enteresan insan diyebilirim. Doğma büyüme Üçbölüklü, kendini komple sanata vermiş bir insan. Resim, heykel, müzik... Ve nasıl sempatik, nasıl mütevazı... Üstelik okumadığı kitap da yok. Tolstoy’undan Gombrich’ine her şeyi okumuş.. Sıfır eğitime rağmen (veya bu sayede) resimleri acayip başarılı. Nefis saz çalıyor, türkü söylüyor. Sazlarını kendisi yapıyor. İnat ediyor eski ilkokulu kültür ve sanat evine çevirtiyor Safranbolu Kaymakamlığına. Daha doğrusu izin alıyor, sonra da viran bir yeri kendi elleriyle sanat galerisine çeviriyor. Uyduruk muyduruk değil ciddi bir sanat galerisinden söz ediyorum! Spotlar, misinalarla tavana tutturulmuş çerçeveli tablolar, atölye falan... İstanbul’daki bir sanat galerisinden tek bir şey haricinde bir farkı yok. O tek şey de şu: İçerisi halı kaplı olduğu için galeriye ayakkabılar çıkartılıp giriliyor. Heh!

Recai Demirsöz, bizim için nefis bir sürprizdi gerçekten. Yerim dar, daha fazla yazamıyorum ama buralara gelirseniz ona mutlaka uğrayın. Yüreğine su serpmiş olursunuz.(
VATAN GAZETESİ)

(ALINTI) SELAMİ ALKAN(SND) ILBARIT KÖYÜ/SAFRANBOLU

 

 

30 Aralık 2024 Pazartesi

IRGATLIK ZAMANI




(SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ)







 



 

IRGATLIK ZAMANI

Çocukluğumun geçtiği  bin dokuz yüz ellili yıllarda köyümüzde de arpa buğday gibi tahıl ürünlerine “ekin” denirdi.Bu ürünlerin yaz aylarında yapılan hasat işleri “ırgatlık” ya da “güz” olarak adlandırılırdı .Bu faaliyetlerin yapıldığı zamana da “ırgatlık zamanı” denirdi.

Sözlük anlamı  tarla,tarım  işçisi olan  ırgat kelimesinden türetilen ırgatlık o yıllarda köylerde en zor ve en sıkı işlerin olduğu zaman anlamına gelirdi ve çalışanların gecesi gündüzü olmazdı.İnsanlar yaz güneşinin altında, tarlalarda,harmanlarda çalışmaktan yanar,kavrulur(yeterli gıda ve  sıvı  alamamanın  da etkisiyle) dudakları  çatlar yaralar oluşurdu.

Irgatlık işlerine köyün yakınlarındaki arpalık denilen tarlalarda erken ağaran arpaların biçilip harmanlara taşınması ile başlanır, daha uzak tarlalardaki buğday hasatı ile devam edilirdi.Köylüler bu başlangıcı “ırgatlığa girme” olarak adlandırırdı.

Ekinlerin biçilmesi, ürün  boyunun yeterli, arazinin düzgün olduğu tarlalarda tırpan ile yapılırdı.Tırpan ile iyi ekin biçme,bir başka deyişle tırpan sallama,ustalık,güç,kuvvet gerektiren, buna karşın da zevkli ve havalı bir işti.Arazinin uygun olduğu bir tarlada sıralanmış birkaç tırpancının birlikte salına salına tırpan sallamalarını ve önlerinde , arkalarında oluşturdukları “hırvan “olarak adlandırılan estetik görüntüleri izlemek ; tırpanların  her savruluşunda ,düzenli aralıklarla çıkardıkları sesleri dinlemek de hoş olurdu.

Tırpancıların kısa zamanda kesmez hale gelen tırpanlarını bilemek için gerekli olan uzun bileği taşları bellerinden, sık sık ihtiyaç duydukları testi içinde soğuk  suları ve birbirine bağlanmış örsleri, çekiçleri yanlarından eksik olmazdı.Tırpancının tırpanını  her gün tırpana başlamadan önce örs üzerinde çekiç ile döverek kesen yüzünü keskinleştirmesi gerekirdi.Bu işleme‘ ‘tırpan dişleme’ denirdi.

Ürünün   seyrek, boyunun kısa olduğu engebeli tarlalarda  ise biçme işi orakla yapılırdı ve buna da “ekin yolma” denirdi. Ekin biçme erkekler tarafından yapılırken,ekin yolma daha çok kadınlar tarafından yapılırdı.

Biçilen ya da yolunan ve sap adı verilen ekinler tarla yüzeyinde önce destelenir sonra da “anadut” adı verilen 3 çatallı saplı bir ağaç ile ya da kucakta tarladaki sap arabasına istiflenirdi. Buna “arabaya sap yükleme ”denirdi.Yüklenen saplarla kağanı arabasının kasasında 3-4 metre yüksekliğinde yığın oluşturulurdu.Oluşturulan yığın  , önden arkaya, üstten   iki urgan geçirilerek , arabanın özel sıkıştırma düzeni  ile sıkıca bağlanır ve öküzlerle çekilerek harman yerine taşınırdı.Köylüler buna sap çekme derdi.

Fazla eğimli kötü tarla yollarında sap arabalarının arkasına,fren vazifesi görmesi için, büyükçe bir iki  yapraklı  ağaç dalı bağlanırdı.İnişlerde arabanın artçısı bu  dalların üzerinde çömelerek tutunmaya çalışırdı.Bağlanan dallar genelde çam dalı olduğu için buna “çama binme” denirdi.Taşınan saplarla harman yerinde yüksekliği 8-10 metreyi bulan düzgün şekilli sap yığınları  oluşturulurdu.Bir harman yerinde bu yığınların büyüklüğü ve çokluğu   harman sahibinin ailesinin büyüklüğünün ve malının  , mülkünün çokluğunun da  göstergesi  olurdu.

Tüm tarlaların saplarının harman yerine taşınıp yığın yapılmasında sonra ırgatlık düven dövme  işiyle devam ederdi. Düven işi için önce” çatal” adı verilen bir bacağı uzun “v” şeklindeki çatal ağaçlarla saplar  yığından çekilerek harman yüzeyine öbek öbek bırakılır, sonra da bırakılan öbekler dirgenlerle düzgün bir şekilde harman yüzeyine saçılırdı.Buna” harman saçma” denirdi.Harman saçma güneşli günlerin sabah saatlerinde yapılır,saçılan saplar öğlene yakın zamana kadar kuruyup kırılganlaşmaya bırakılırdı.Daha sonra güneşte kuruyan, kırılganlaşan sapların üzerinde düven gezdirilmeye başlanırdı.

Genişliği 25-30 cm,uzunluğu 1.5-2.0 m olan,uçları kalkık , üstten birbirine birleştirilmiş iki kalasın alt yüzüne açılmış özel oyuklara düven taşı denilen keskin çakmak taşları  çakılarak  yapılan  düven ,iki öküz yada bir iki at, katır ile çekilir  ve harman zamanlarının  sembolü olurdu.

Varlıklı ailelerin geniş harmanlarında yüksekliği 1.5 m’yi bulan kalınlıkta saçılmış sap yığınları üzerinde bu düven gezdirme işine “düven sürme” denirdi. Dolaştırılan düvenin  üzerinde oturan ya da ayakta duran bir kişi, elinde ucu çivili sopa (ürgendire) ile düveni çeken hayvanları yönetirdi.Bazen  güneş altında (çoğu zaman ağızları tel  kafeslerle bağlı olarak) saatlerce dönmekten bıkıp yorulan hayvanların ,isyan ederek,düven arkalarında,  harman dışına, gölgelere kaçtığı heyecanlı anlar da olurdu. Bu arada dışkısını yapan hayvanın gerisinde çanak tutularak içine yapması  sağlanırdı. Bir harmanda dolaştırılan düven sayısı harmanın genişliğine ve sahibinin mal mülk düzeyine göre 2-3 adet olabilirdi.

Düven dolaştırma ile serilmiş sapların düven ile temas eden üst düzeyleri düven taşları ve hayvanların nallı ayakları ile kesilir ufalanır ve samanlaşırdı.Bu duruma gelmiş harmanda düvene ara verilip hayvanlar dinlenmeye alınırken, harman dirgenlerle aktarılarak altı üstüne getirilirdi.Buna harman aktarma denirdi.

Aktarılan harman yine kısa bir süre güneşlenmeye bırakılır,ardından tekrar düven dolaştırmaya başlanır ve  aktarılacak duruma gelene kadar devam edilirdi.Serilen sapların (harmanın) kalınlığına göre 5-6 kez yapılan aktarma ile sapların tamamen saman haline gelmesi ile düven işi sonlandırılırdı.Genelde ikindi vakitlerinde biten düvenin ardından dane içeren saman haline gelmiş sap, harmanın uygun bir yerinde düzgün bir şekilde toparlanırdı.Toplanmış olan bu daneli düzgün şekilli saman yığınına “tınar” denirdi.

Bundan sonra sıra rüzgarın esmesine bağlı olan “ tınar savurma” işine gelirdi.Tınar savurma rüzgarın esme yönüne göre  ellerinde yabalarda dizilmiş 3-5 kişinin önüne tınardan  tırmıkla çekilen daneli samanın yabalarla havaya savrulmasıyla yapılırdı.Bu savrulma sonucunda saman,  rüzgarın etkisiyle uzaklaşırken içindeki daneler savuranların önüne düşerdi.Bu işlem tınar bitene, daneler samanda tamamen ayrılana kadar devam ederdi.Sonunda harmanın orta yerinde  ‘çeç’ adı  verilen arpa,buğday yığını oluşturulurdu.

Tınar savurma işi rüzgarın esmesine bağlı olduğu için ne kadar süreceği  belli olmazdı.Bazen insanların ellerinde yabalarla günlerce rüzgarın esmesini  beklediği, hatta  yağmur duası gibi toplu rüzgar duasına çıkıldığı zamanlar  bile olurdu.

Tınar savurma sonucunda oluşturulan çeç yine de saman, taş toprak vs. içerdiğinden “ gözer” adı verilen seyrek gözenekli kalburlardan geçirilmesi gerekirdi.Kalburdan geçirilmiş çeçin çuvallara konulup ambara ; oluşan saman yığının da samanlığa taşınması ile o günkü harman işi bitmiş olurdu. Bazen  bu işler  gece yarılarına kadar lamba,fener ışığında sürer ya da ertesi güne sarkardı.Harman zamanı yağışın olması sıkıntı yaratırdı.

Yukarda anlatılan harman işleri, harmandaki  sap  yığınları bitene  kadar devam ederdi.Bu da tarlası toprağı fazla olanlar için sonbahar aylarını bulurdu. Harman işinin sonlanmasına köylüler ”harmandan çıkma”ya da “güzü (ambara) koyma “  derlerdi.  Harmandan çıkma ile köylerde hem  iş güç çok azaldığı  hem de mahsul  satılıp  ihtiyaçlar  karşılayabildiği için,insanlar rahatlardı .Hele ürün de  iyi ise çekilen sıkıntılar çabuk unutulurdu.Bu nedenle de düğünler  daha çok  güzün  olur ,kızlara “düğünün  güzün olsun” diye dua edilirdi.

Bin dokuz yüz ellili altmışlı yıllara kadar köylerde her türlü iş insan ve hayvan gücü ile yapılıyordu.   Sonraki  yıllarda köylerde traktör yaygınlaştı,harmanlarda  tınar savurma işleri  traktörlerle çalıştırılan patozlarla;  daha sonraları da her türlü harman işleri  biçer döverlerle   yapılmaya  başladı.    Ancak bu kolaylıklara rağmen bu kez de köyler boşaldı,  tarlaları eken,biçen   kalmadı.(alıntı) Prof. Dr. Şenol  KUŞCU ,    11/07/2013,Zonguldak

 

 




IRGATLIK

Ekim ayında başlayan ırgatlık,ağustos ayına kadar sürerdi. Haziran ayında ırgatlık telaşı başlardı. Tırpanlar, oraklar,kağnı arabaları,anadutlar.diğrenler,tırmıklar hazırlanırdı. Önce arpalardan başlanırdı. Biçilen ekinler deste yapılırdı. Harmanlar hazırlanırdı. Ekinler kağnı arabaları ile harmana getirilirdi. Tepecik yapılırdı.Kağnı arabalarının çıkardığı sesleri hiç unutamıyorum. Aileler birbirlerine yardım ederlerdi. Tarlalardaki işler bitince.harmandaki işler başlardı.Düvenler hazırlanırdı. Düvenle ezilen ekinler toplanırdı.Rüzgarın esmesi beklenirdi

Güz bitiminde öküzler ırmağa getirilir, sabunla iyice yıkanırdı.

KARA SABANLA TARLA SÜRÜLÜYOR.



Kara sabanı kullanmak özel beceri ister. Belli bir derinlikte sürmek bir hayli zahmetlidir. Uzun ömürlü olmayıp, kurak toprağı sürerken kırıldığı dahi olur. 

TABAN







*

HARMAN YERİ-DÜVEN
Köylerde genel olarak harman yerleri ve samanlıklar bir arada olur.  Harman yerleri  rüzgar alan hakim tepelik yerlerde ve evlere yakın bölgelere kurulmuştur. Harman makinasından önce samanlıklar önündeki düz alana buğday desteleri saçılarak, üzerinde dövenle harman hasatı yapılırdı.
Bu alanın çevresine tarladan getirilen buğday yığınları yığılır. Mısır hasatı yapıldıktan sonra, sap desteleri veya İlkbaharda biçilen çayır otları kurutulduktan sonra otluk yığınları yığılırdı.




BAŞAKLAR POTOSA ATILIYOR
Tınaz sağurmak saatler süren zahmetli bir iştir. Hele bir de rüzgar esmez ise oturup rüzgar beklenir. Kaba ayrıştırma işi böylece biter. Kalbur denilen bir nevi elek içine doldurulan ince buğdaylı saman yığıntısı yukarıdan aşağıya silkelenerek dökülür. 
 Geri kalan çoğunluk artık buğday taneleridir. Kalan taneler orta elekten geçirilerek, çuvala doldurulur. Tarif ettiğimiz harman alma işi gün doğmadan başlayıp, akşam gün batımına kadar süren oldukça yorucu ve zahmetli bir iştir.




*************************
BAŞAKLAR TOPLANMIŞ

SAMANLAR SAMANLIĞA KOYULUYOR

*********************
Havanın sıcaklığıyla gevremiş buğday başakları içinden buğday taneleri çıkıp, gövdeleri saman oluncaya kadar bir müddet sağa, sonra da sola dönülerek sayısız turlar atılırdı. Tamamen saman oluşumu ve buğday ayrışımları gözlendiğinde artık dövenler kenara alınır. Harman üstündeki kaba saman yığıntıları dirgen el aleti ile sağrularak samanlık içine doldurulurdu. Geriye kalan ince samanlı buğday karışık halde tepeleme yığılarak toplanırdı. Yığıntı etrafında birkaç kişi havanın rüzgarlı olması anında yukarı sağrularak, ki buna tınaz denir, içindeki ince saman ayrışana kadar yukarı sağrulurdu.



DÜVEN

*****************


HARMAN YERİ


***************************
DÜVEN

***********************
KARASABAN

***********************************
KAĞNI

*********************



Tarımın en yoğun yapıldığı yıllarda bölgemiz ve köyümüz tarlalarında biçilmiş ve deste yapılmış buğday  hasatı resimde görülen bu arabalara yüklenerek harman yerine getirilirdi. 

***************************

Yine resimde görüldüğü gibi arabaya dayalı duran ve boyunduruk denilen koşum aletine, bir çift öküz veya  manda koşulur. Ekin desteleri yüklenip sıkıca bağlandıktan sonra, yüklü ekin arabası, boyunduruğa koşulmuş hayvanlarla yol boyu çekilerek harman yerine getirilirdi

KAĞNI

***************************
KAĞNI

**************************
TIRPANLAR BİLENİYOR

*******************
EKİNLER BİÇİLİYOR

***********************
TIRMIK

*******************
ÖKÜZ ARABASI

**************************


EKİNLER BİÇİLİYOR.

***********************

1975 yılından sonra  makinalı tarımın bir faydalı aleti sayesinde harman almak çok basitleşmiş. Yüzyıllardır güneş altında insanlarımız, gün boyu gerek kendileri gerek koşum hayvanları sabahtan akşama eziyet çekmişlerdir.
Döğenle harman almaktan makinalı potosa geçiş, köyülümüz ve bölgemiz için tarımın yoğun yapıldığı son dönemlerinde bir devrim olmuştur.
Eski klasik yöntemle günlerce süren harman alma işi, harman makinası ile max. 7 - 8 saat te alınmış olurdu.
Harman makinasından çıkan saman gayet ince ve hayvanların rahatlıkla yiyebileceği şekilde çıkar.
Harman makinasında buğday, elenmiş  halde direkt çuvala doldurulur. Dolan çuval makina altından kenara alınarak ağzı bağlanır.
Makina çevresinde adeta tozdan göz gözü görmez. İnsanların yüzü gözü toz içinde kalır.
Sonuç olarak harman makinasının ağzından çıkan saman ortaya yığılır. Harman işi bitiminde çoluk çocuk beraberce samanlığa doldurulu

(Resimler alıntıdır. Yapanların eline sağlık)
Selami ALKAN (SND) Safranbolu / 2007

 

 

26 Aralık 2024 Perşembe

BAĞLICA,KARAŞAR ESAMİLERİ.



(SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ)

3 Temmuz 2024 Çarşamba




SATI DEMİRSÖZ'E SAYGI İLE,

 ILBARIT,BAĞLICA,KARAŞAR ESAMİLERİ...'

 Kısa bir bilgi,burda ailelerin ilkleri yazılmıştır. Bu şecere defteri 1983 yılında ,İlköğretim Müfetişi,Abdülkadir Özer tarafından bize verildiğinde üzerinden 75 yıl gibi bir zaman geçmişti. Şimdi ise son tutulduğu tarihin üzerinden 111 yıl ve ilk tutulduğu tarih 169 yıl...Defter 1850 yılları ve 1908 yılları arasında tutulmuş olup,belkide Türkiye'nin hiçbir köyünde böyle bir kayıtın kaldığını sanmıyorum. Daha önce defter başkalarına gösterilsede sonuç alınamamış ve babam Satı Demirsöz'le 1983-87 yılları arasında türkçeleştirdik. Sadece iki

HACIÖMEROĞULLARI;ILBARIT

1)Hacıömeroğlu Hüseyin (1841) Dokzangil.

)Hacıömeroğlu Satılmış (1880) Aligülügil

3)Hacıömeroğlu Mehmet (1829) Bilinmiyor

4)Hacıömeroğlu Süleyman (1862) Eminegil

5)Hacıömeroğlu Mehmet (1852) Kahvecigil

6)Hacıömeroğlu Ahmet (1869) Ayrancıgil

7)Hacıömeroğlu İzzet (1874) Beşirgil

8)Hacıömeroğlu Ahmet (1833) Gardeyigil

9) Hacıömeroğlu Mehmet (1857) Kulagil

10) Hacıömeroğlu Mustafa (1856) Faslıgil

11) Hacıömeroğlu Ali (1859) Kazıkaligil 

12) Hacıömeroğlu Mustafa (1842) Kemanecigil 

13)Hacıömeroğlu Osman (1832) Cırtosamgil- Bağlıca 

14) Hacıömeroğlu Ali (1874) Kirazgil 

15) Hacıömeroğlu Osman (1864) Yanıkgil 

16) Hacıömeroğlu Hüseyin (1865) Sarıhüseyingil

HACIALİOĞULLARI ;ILBARIT

1) Hacıalioğlu Mustafa ( 1844 ) Çavuşgil

2) Hacıalioğlu Hasan ( 1882) Keleşgii 

3) Hacıalioğlu Ali ( 1830) Alimolalgil

4) Hacıalioğlu Mustafa ( 1822) Güngörmezgil

5) Hacıalioğlu Emin (1838) Fısfıshafızgil

6)Hacıalioğlu Hasan (1839) Havaşgil

7) Hacıalioğlu Osman (1864) Elişgil

8) Hacıalioğlu Hüseyin (1879) Güdükgil

9) Hacıalioğlu Osman (1830) Osmançavuşgil

10) Hacömeroğlu Mehmet (1868) İrabegil

11) Hacıömeroğlu Mehmet (1862) Delihüseyingil

HASANOĞLU ;BAĞLICA

1.    Hasanoğlu Mustafa (1845) Hasangil

2.    Hasanoğlu Mehmet (1874) Gostakgil

3.    Hasanoğlu Ramazan (1852) Hacıhamzagil

MOLLAHASANOĞLU ;BAĞLICA

1.    Mollahasanoğlu Halil (1842) Cıdıkgil

2.    Mollahasanoğlu Mustafa (1852) Tulummıstangil

3.    Mollahasanoğlu İsmail (1858) Bilinmiyor

4.    Mollahasanoğlu Şakir (1864) Cemükgil

KARAMEHMETOĞLU : kARAŞAR

1.    Karmehmetoğlu Hüseyin (1852) Karabekirgil

2.    Karamehmetolu Mehmet (1866) Alibeygil

3.    Karmehmetoğlu Mustafa (1855) Berbergil

4.    Karamehmetoğlu Ahmet (1844) Kocagözg

KARAMEHMETOĞLU : ILBAR

1.    Karmehmetoğlu Yusuf (1862) Yusufgil

2.    Karamehmetoğlu Salih (1864) Körzeligil

ORTAKÇIGİL :BAĞLICA

1.    Ortakçıoğlu Hamide (1874) Ortakçıgil

MOLLAMUSTAFAOĞLU : ILBARıt

1.    Mollamustafaoğlu Ahmet (1860) İyipgil

2.    Mollamustafaoğlu Hüseyin (1862) Mehmetaliefendigil

SÜLEYMANBEYOĞLU :ILBARIT

1.    Süleymanbeyoğlu Hüseyin (1842) Hürükızgil

2.    Süleymanbeyoğlu Süleyman (1864) Kepçegil

3.    Süleymanbeyoğlu Süleyman (1862) Sülüğünsarıoğlangil

4.    Süleymanbeyoğlu İsmail (1868) Acumukgil

5.    Süleymanbeyoğlu Kadir (1872) Kelkadirgil

6.    Süleymanbeyoğlu Hüseyin (1842) Fiyseyingil

7.    Süleymanbeyoğlu Mustafa (1842)Karbacakgil

TANKIROĞLU : ILBARIT

1.    Tankıroğlu Salih (1855) Döndügil

2.    Tankıroğlu Halil (1862) Esami bilinmiyor 

GÖKMENOĞLU ILBARIT 

1)Gökmenoğlu İbrahim (1858) Yamakgil

2) Gökmenoğlu Raşit (1864) Körraşitgil

3)Gökmenoğlu Hasan (1867) Yamağınhasanıgil

KÜTÜKÇÜOĞLU : ILBARI 

1.    Kütükçüoğlu Emin (1847) Hatıpgil

2.    Kütükçüoğlu Hüseyin (1831) Hüsükgil

HACIHAMZAOĞLU : ILBARIT

1.    Hacıhamzaoğlu Mehmet (1838) Zaimgil

KARAİBRAHİMOĞLU :BAĞLICA 

1)Karaibrahimoğlu Mehmet (1855) Kocaseyingil








SECERE

  (SND) SAFRANBOLU (ILBARIT KÖYÜ) ÜÇBÖLÜK KÖYÜ    SECERESİ Üçbölük köyü (Ilbarıt) ...